Neredeeen Nereye?!..
Yıllarca; Cuntadan darbe yiyen halk ’tan;; Cuntaya balyoz indiren halka!..
Mevla’m nelere kadir...
Bu Halk 1960’lı yıllardan bu yana nerdeyse her on yılda bir dolaylı veya dolaysız bir şekilde darbeyle karşı karşıya kalmıştır. İlk olarak 27 Mayıs 1960 yılında 37 düşük rütbeli subayın gerçekleştirdiği ve ülkede büyük bir travmaya sebep olan askeri darbeden bu yana, Askerin vesayeti Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümeti üzerinde Demokles’in kılıcı gibi hep hissedilmeye devam etti. 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat 1997 Post-Modern darbe, 27 Nisan 2007 e-Muhtırası ve sürekli bir tehdit ve korku. Nihayet 15 Temmuz 2016 tarihindeki tarihin en rezil, en alçak ve en cani darbe kalkışması...
1960’lı ve 1970’li yıllardaki darbeleri hatırlamam. Ancak 12 Eylül 1980 darbesini çok iyi hatırlarım. O dönemde Lise 2’ yi bitirmiş, 3. Sınıfa geçmiştim. Henüz okullar açılmamıştı. Yaz tatilindeydik. Gaziantep’te bir dostumuzun evine misafir olmuştum. O gün Sabah kalkıp dışarı çıkmak istediğimde askerler tüm cadde be sokakları askeri araçlarla kapatmış, dışarı çıkmamıza izin vermemişlerdi. Tüm yurtta sokağa çıkma yasağı konulmuştu. İşe gitmek isteyen vatandaşlar tek tek evlerine gönderiliyorlardı. Misafiri olduğum dostumuz da işe gitmek üzere evden çıkmış, ancak çok geçmeden geri gelmişti.
Ertesi günkü tüm gazetelerin manşetleri ayniydi; “Kahraman Türk Ordusu Bütün Memlekette İdareyi Ele Aldı”, “Ordu Yönetime El Koydu”,“Silahlı Kuvvetler Yönetime El Koydu” v.s. v.s…
TBMM lağvedilmiş, siyasi liderler tutuklanmışlardı... Daha sonra birçoğu sürgün edildiler. Siyasi partiler kapatıldı. Demokrasi rafa kaldırıldı hatta çöpe atıldı… Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği darbe sonrası, sanki sihirli bir değnek Türkiye ye değmiş; bütün ülkeye huzur ve güvenlik gelmişti. Daha doğrusu böyle görünüyordu. Zira daha birkaç gün öncesine kadar, yüzlerce fraksiyona ayrılmış gruplar arasında her gün kavgalar olmakta, ülke genelinde büyük bir kargaşa ve anarşi yaşanmakta idi...
Halk şöyle diyordu; “Ordumuz güçlüdür, gücünü ispatlamıştır. Kenan Evren bir kahramandır…” Anlamakta güçlük çektiğimiz ise; Ne oldu da bir gecede her şey sütliman oldu?…
Kenan Evren artık Devlet Başkanıdır. Darbeci arkadaşları ile birlikte il-il, ilçe- ilçe dolaşarak maharetlerini anlatıyordu. Hatta o dönemde Adana’da düzenlediği bir mitingine ben de gitmiştim. Bütün halk Evren ve arkadaşlarını birer kahraman olarak görüyordu. Netekim (zatıâlilerinin meşhur sözüdür) 1982 Anayasasını hazırlayarak ülkeyi büsbütün geriye götüren bir sistemi halka ballandıra ballandıra anlatıp, %90'nın üzerinde Evet oyu ile kabul ettirdiler. Çok geçmeden balın zehirli olduğu anlaşıldı ama iş işten geçmişti…
12 Eylül 1980 Darbesi, O dönemde henüz 57 yaşında olan “Türkiye Cumhuriyeti” tarihinde yapılan 3. Darbe idi. İlki, dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesiyle hep hafızalarda tazeliğini koruyan 27 Mayıs 1960 darbesi idi ki, bir dönem 27 Mayıs Türkiye’de Bayram olarak kutlanmaktaydı. Ardından Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamlarını zihinlerde hep zinde tutan12 Mart 1971 darbesi geldi. Demokrasiyi ve demokratik düzeni bir türlü hazmedemeyen zihniyetler hep uğraştılar. Hiç boş durmadılar. Durmaya da niyetleri yok...
12 Eylül 1980 darbesiyle bu ülkede yaşayan neredeyse herkes bir şekilde mağdur edildi. Yüzlerce genç idam edilerek ebediyen susturuldu. Binlerce, on binlercesi, hayatı boyunca unutamayacakları işkence ve kötü muameleye maruz bırakıldı...
Kenan Evren bir televizyon programında; “bir Sağ’dan, bir Sol’dan idam ederek adaleti sağlıyorduk” demekle, Ülkeyi ne kadar adil yönettiklerini itiraf etmişti...Darbeciler yaklaşık 30 yıl sonra sembolik bir yargılanmaya tabi tutuldular ancak Onların dünyadaki hesapları, ahretteki hesaplarından kurtarır mı bilemem…
Halk olarak daha 12 Eylül sendromundan kurtulmamışken, 28 Şubat 1997 Muhtırası, insanlarımızın çoğuna büyük bir travma daha yaşatmış oldu…
Özellikle de mütedeyyin insanlarımız büyük sıkıntılara maruz kaldılar. Başörtülü öğrencilerimiz eğitim hakkından mahrum bırakıldılar. İrtica paranoyası ile dindar insanlar fişlendiler. Yüzlerce dindar asker ordudan atıldı. Etkisinin 1000 yıl süreceği ifade edildi. Ama Halkın iradesi 10 yılda O düşünceyi çöpe attı...
Halk düşmanları, bir türlü içselleşemedikleri demokrasi ve insan haklarını yine ayaklar altına almak için bu kez 27 Nisan 2007’de gece saatlerinde e-Muhtırayı İnternetten yayınlayarak, meşru hükümete gözdağı vermeye çalıştılar. Ama baltayı bu kez taşa vurdular. Karşılarında kaya gibi duran siyasi güç onların sonu oldu. "Ergenekon", "Balyoz", "Kâğıt Parçası", "Soba Borusu" dedikleri kapanlara, kendileri takıldılar...
Nihayet 15 Temmuz 2016 Kalkışması... Tarihin en rezil, en alçak ve en cani darbe girişimi... Silahsız halktan 250 şehit ve binlerce yaralı… Bu güne kadar hiçbir darbe veya muhtırada masum halkın üzerine tanklarla, tüfeklerle, toplarla, uçaklarla ateş edildiğini görmemiştik, duymamıştık...
Diğer tüm darbe veya muhtıralar; Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi açıdan zayıf olduğu ya da bu duruma düşürüldüğü dönemlerde yapılırdı. 15 Temmuz 2016 Kalkışmasında ise tam tersi oldu. Türkiye Ekonomik bakımdan tüm dünyanın gıpta ettiği bir seviyeye gelmişken, büyük yatırımlar ve devasa projeler tüm hasımların ağzını açıkta bırakmışken, sosyal bakımdan halkın refah seviyesi oldukça iyi bir duruma getirilmişken, Siyasi olarak da halkın %52 oyu ile seçilmiş ve “One Minut” diyebilen bir Cumhurbaşkanı ve %49,5 oy ile göreve getirilmiş bir hükümet işinin başında iken, Ülke teslim alınmak istendi…
Herkesin bir hesabı varsa Allah’ın da hesabı vardır. O (c.c.) nun hesabı tüm hesapların üzerindedir. Hainler kazdıkları kuyulara birer birer düştüler, düşmeye devam ediyorlar. 15 Temmuzda, Halk tarih yazdı. Şimdi Güç, Demokrasinin asıl sahibinde yani Halkta: “Yetti artık; Söz Hakkın ve Halkındır!...
15 Temmuz Halkın Zaferi, “DEMOKRASİ VE MİLLİ BİRLİK GÜNÜ”olarak ilelebet kutlanacaktır…