Kendimizi ve dünyayı dönüştürme olanakları vaat eden dünya düzeni diğer yandan elimizdeki her şeye göz dikmiş bir şekilde sürekli bizi bizden uzaklaştıracak, benliğimizden koparacak adımları atıyor. Bunun karşısında ne insan ne de hiçbir geleneksel yapı, kurum durabiliyor. Bir çığ etkisi gibi önüne çıkan her şeyi yok etmekle tehdit ediyor.
Özellikle yeni bir dilin, yeni bir etkileşim dünyasının kapılarının açılmış olması insanı daha özellikli kılmak yerine elindeki bütün özellikleri alarak adeta bağımlı hale getiriyor.
Daha çok içine dönük hale gelen insan, sorumlu olmaktan uzaklaşırken belki de en önemli özelliğini yani kişiliğini ve maneviyatını yitiriyor. Daha korumasız, daha acımasız bir hale büründüğünde ise acıyı daha büyük acılarla yok etmenin yollarına başvuruyor. Bunu yaparken hırçın, öfkeli ve saldırgan bir şekilde hareket ediyor. Nitekim bu hareket tarzı ile aczinin farkında olmasına rağmen ona karşı kör, sağır ve hazımsız oluyor.
Günümüzde kişilik ve maneviyat yitimi, yukarıdaki sorun yumağının temelini oluşturmakta ve bu noktada kişiliğini, varlık nedenlerini yitiren insan için kitlesellik yeni bir varlık alanını meydana getirmektedir.
İnsan, bu varlık alanında bütün zaaflarını yok ettiğini düşünüyor, kitlenin değerleri ile kendine zırh oluşturarak yaşamayı seçiyor. Çünkü kitlelerin benlikleri yoktur ve ruhları iç gerilim ve dinamizmden yoksundur. Kitlenin bir yolu, bir derinliği, geçmişi ve geleceği yoktur. Bu yüzden ihtiyaçları, düşleri dışarıdan oluşturulur.
Bu da sistemin arzu ve ihtiyaçlarına göre şekillenir. Bundan dolayı bugünün insanı sıkışmış arada bir haldedir. Onu daha yakından görmek için eşya ile münasebetini iyi tahlil etmek gerekir. Eşya ile oluşturulan hayal pazarlanmaktadır ve insan bir ömür o hayali satın almak için devinir. Çağdaş dünyanın kurduğu bu kurmaca alan; dünyayı, çevresini ve kendisini tanımaması içindir. Modern insan, modern bir masal içinde yaşar ve sınırların dışına çıkması ise hayli zordur.
GuyDebord, Gösteri Toplumu adlı eserinde: “Gösteri kendini asla sorgulatmayacak bir gerçeklik olarak sunar. Mesajı, görünen şey iyidir; iyi olan görünür” olduğunu ifade eder. İyiyi kötüyü, güzeli çirkini, haklıyı haksızı ayırabilmemiz için bugünün bütün örüntülerinin dışına çıkıp, gerçekle yüzleşmemiz gerekir. Ancak bu aşamadan sonra yeniden kendimizi tanıyabilir, tanımlayabiliriz. Bu işlemi yaptıktan sonra içeriği dolu bir umuttan bahsedebiliriz.
Bugün ikna olduğumuz, uzlaştığımız bütün bu aldatmacadan çıkabiliriz. Ekonomik, sosyal bütün kurguları boşa çıkarabilir yeniden tertemiz bir adım atabiliriz. Kişiliği/şahsiyeti oturmuş, kendi benliğini şekillendirmiş; ahlak ve maneviyatını ikame etmiş bir insanı bulabiliriz. O insan, bu kokuşmuş sadece acı ve yoksulluk üreten yüzyılı dönüştürebilir. Yoksa modern dünya’nın çizdiği “her şey yolunda” resmine baka baka geçiyor zaman. Ya kurgu ya gerçek yoksa her şey geçecek