RÖPORTAJ
Giriş Tarihi : 18-11-2018 16:15

​Düşlenen Türkiye bu değil

Asiltürk, “Özlenen Türkiye bugünkü Türkiye değil. Ülkemizin adil düzene ihtiyacı vardır. Çare Milli Görüşte” dedi

​Düşlenen Türkiye bu değil
Düşlenen Türkiye bu değil
 
Saadet Partisi Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı Ebru Asiltürk yaklaşan yerel seçimleri ve Saadet Partisi’nin son dönemde ki çalışmalarını ele aldı. Asiltürk 31 Mart Yerel Seçimlerin genel seçimlerden çok daha önemli olduğunu söyledi. Asiltürk, “Özlenen Türkiye bugünkü Türkiye değil. Ülkemizin adil düzene ihtiyacı vardır. Çare Milli Görüşte” dedi
 
 
Yerel seçimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Biz Saadet Partisi Kadın Kolları olarak partimizin tüm kademeleri ile uyumlu ve dayanışma içerisinde örnek çalışmalar yürütmekteyiz. Milli Görüş çizgimizi ülkemizin menfaatleri, değerleri, sahip olduklarımızı önemseyerek siyaset yapmaktayız. Bizim için önümüzdeki seçimler bütün seçimlerden daha önemli. Çünkü biz 24 Haziran seçimlerinde büyük bir vazifeyi gerçekleştirdik. Ayrıştırma, ötekileştirme ve kutuplaştırma üzerinden gerilim oluşturan siyaset maalesef bu yönde başarılı oldu. Herkesin bildiği ve rahatsızlık duyduğu konu esas problemdir. Partimiz bu ayrıştırma sürecinde ilkeleriyle, söylemleri ile bir zincir vazifesi gördü, hem iktidar kanadında hem de muhalif görünen vatandaşlara ilkeli duruşuyla bir mesaj verdi. Siyaseti makamlara gelmek için değil, devletin milletin birleştirici yarına taşıyıcı iyi unsuru olmak üzere ilkeli siyaset yaparak toplum huzur ve barışı ancak böyle tesis edebiliriz düşüncesi ile yol aldık. Biz bir tohum saçtık inşallah mahalli seçimlerde bunun meyvelerini toplayacağımızı düşünüyoruz. 31 Mart yerel seçimlerine partimiz hazırdır.
 
 
Antalya SP adayları konusunda ki süreç son durum nasıl ?
-Antalya’da söz sahibi olan etkili insanların aday olmak ile ilgili söylemlerini yadırgıyorum. Biz hiçbir şey açıklamadık. Genel Merkezimizin uygun gördüğü takvim doğrultusunda adaylarımız açıklanacaktır
 
24 Haziran seçimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
-24 Haziran 2018 Genel Seçimlerinde daha iyi sonuçlar bekliyorduk. Umduğumuz gibi olmadı. Ülkemizde hak ve adalet noktasında sıkıntılar var. Hukuksuzluğu görünce biz de şaşırıyoruz. Bir keyfiyet ve insiyatif var. Düşlediğimiz Türkiye bu değil. Hukuk üstünlüğünün olmadığı ülke güven kaybı oluşturur. Vatandaş şu an devletine güvenmiyor. Örneğin medya mensupları da bu kaygıları yaşıyor. Eminim ki kendi içlerinde de bu hissedilmekte. Dışarıda ki vatandaş da bunu hissediyor halk haberi, bilgiyi doğru kaynaklardan alamıyor. Ulaştığımız insan kitlesi insani çabalarımızla ulaştığımız kitledir. Bir parti için seçime doğru giderken kullanması gereken bütçedeki kaynak adaletsizliği söz konusu, imkânların kısıtlılığı sonuç almamızı engelleyen unsurlardır. Aslında biz hak ve adalete dayalı bir hukuk devleti şartlarında seçime gitseydik çok daha yüksek oy alacağımızı kesinlikle biliyorum. Çünkü teveccüh bunu gösteriyordu.
 
Kadına şiddet, çocuklara istismar konusunda düşünceleriniz?
-Şiddeti sadece hayvanlara, çocuklara, kadınlara yapılıyor şeklinde ayırabiliriz. Biraz olayın neticesinden yola çıkmak yerine nasıl bu hale geldik sorusunu soralım. Şiddet git gide artıyor ve bu bizi daha da kaygılandırıyor. Saadet Partisi olarak biz şuna bakıyoruz. Ekonomi bozulursa düzelir, sağlık problemleri, dış siyaset çözümlenebilir ama insan bozulursa onu düzeltmek için jenerasyonlar gerekir. Uzun yıllar gerekir. Maalesef insanımız bozulmuş vaziyette, çok sıkıntılı bir durumda. Bunu düzeltmek için öncesinde eğitimden başlamamız gerektiğini ortak kanaat olarak söylüyoruz. Eğitim dediğimiz şey sadece diploma ise bu da sorunu çözmüyor. Kadına yönelik şiddetin araştırması içinde özellikle yükseköğrenim mezunu, üniversite mezunu kişilerin uyguladığı şiddetin artmış olduğunu görüyoruz. Bu duruma gelmemizin bir çok sebebi var. Sosyal sebebine baktığımızda son derece materyalist bir eğitim sistemimiz var. Çocuklarımız son 20 yıldır ben merkezci yetiştiriyoruz. Çocuk sayısı azaldıkça anne ve babanın çocuklar üzerindeki ilgisi artık normalin dışına çıkıyor. Fıtratın gerektirdiği ilgi ve alakanın derecesi hastalık derecesine ulaşıyor. Tabiri caizse çocuklarımızı fanus içinde yetiştiriyoruz. Onların kendi yaşıtları ile başka insanlarla sosyalleşmesine müsaade etmiyoruz. Çekirdek aile yapısı yani anne-baba-çocuk ve bunun dışındaki hayatları kurma alanına dahil etme düşüncesini çocuğun bu noktada temas etme, sosyalleşerek öğrenme fırsatını da ellerinden almış oluyoruz. Çocuk ders geçme, sınavlarda başarılı olmaya güdülüyoruz. Milli görüşe göre eğitim bir kuşun iki kanadı gibidir hem manevi hem maddi eğitim alırız. Allah rahmet eylesin rahmetli Erbakan hocamızın talimatı ile parti programında yer alan önce ahlak ve maneviyat düsturu ile biz eğitim alıyoruz. Bir insanı fenni ilimlerle bilimsel olarak donatırken, aynı zamanda ruhunun manevi kısmının eğitim sürecine dahil edilmesi gerekir.
 
Eğitim- öğretim konusunda siyaset ve Milli Eğitim. Neler söyleyeceksiniz ?
-Kendini muhafazakar olarak lanse eden AK Parti hükümetleri döneminde bu olmadı. AK Parti döneminde sayısını hatırlamıyoruz çok sayıda Milli Eğitim Bakanı değişti. Milli Eğitim en az değişikliğe uğraması gereken bakanlıktır.  Çünkü sen orada tahtayı düzeltmiyorsun, sen insana yönelik çalışma yapıyorsun. Bu 2 yılda 20 ayda bir değişecek sistemleri getirecek, sokaktaki vatandaşa sorsanız eğitimden şikayet etmeyen yoktur. AK Partiye destek veren seçmenler de aynı fikirdeler. Biz doğru bir eğitim sistemi uygulayamadık. Hepimiz çocuğumuz için tüm imkânlarımızı seferber ettik ama onun kalbini, gönlünü ruhunu donatmadık. Onun eğitimine çaba harcamadık.
 
Öğretmenlerin ve eğitimcilerin durumu hakkında ki düşünceleriniz?
-Öğretmenlerimizin özlük hakları düşük noktada, ikinci bir iş arıyorlar. Bakanlığın izlediği politikalar neticesinde öğretmenin itibarı yerle bir oldu. Öğretmenin performansı sorgulanıyor, şikâyet edilme imkânı tanınıyor. Halbuki bizim medeniyetimizde öğretmenin gölgesine basılmaz denilirdi. Hz. Ali efendimiz ‘bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’ diyor  yani öğretmen bu noktada bizim için çocuklarımızı yarınlara yetiştirecek o hamuru şekillendirecek unsur iken onun insani ihtiyaçlarından başlayarak her şekilde teçhiz etmemiz lazım ki öğretmen de çocuğumuza doğru şekilde yaklaşım göstersin. Fakat şu anki Milli Eğitim’de her bakanlıkta olduğu gibi görünür kısmı donatmamış gibi yapma politikası güdülüyor. Etrafımızda son derece lüks okullar var ama içinde eğitime ait ruh yok. Öğrenci de aile de öğretmen de okul da çok önemli hepsini bir arada yapmalıyız. Eğitim ana okulundan başlar, üniversiteye kadar devam eder.
 
Tarım konusunda ne düşünüyorsunuz? Devlet tarım ve çiftçiliğin kalkınması için kiralama usulü ile arazi veriyor, bedelsiz küçükbaş canlı hayvan veriyor. Neler söyleyeceksiniz?
 
-Gelecekte ülkelerin gündemlerinde gıda, su, sanayi, teknoloji olacak. Ülkelerin işgalleri bu 4 unsur üzerinden yükselecek. Bir ülke eğer kendi kendine yeten tarımı yoksa, başkalarına bağımı yoksa, kendi halkını kendi doyurabiliyorsa, başkalarına bağlı olmadan sanayiye ait yani gününü kolaylaştıracak makineleri, alet edavatı kendi yapıyorsa, kendi teknolojisini kendi üretiyorsa uçak, gemi, otomotivde atılım yapabiliyorsa ayakta kalabilir. Devletin acilen üretime geçmesi lazım. Tarımda üretim desteklenmelidir. Çiftçiye para vererek destekleme olmaz. 3-5 kişiye 300 koyun ve para vererek bu işler olmaz. Bunlar hikaye projeler, ben diş hekimiyim Ziraat odalarından öğreniyorum. Verilen para uygun yerlere doğru şekilde harcanmazsa sürdürülebilir üretim gerçekleşmez. Biz yerli tohum üretmiyoruz. Önce tohum bankamızı oluşturmalıyız. Antalya gibi güzel memleket var mı?Allah bize verimli arazi vermiş, güzel iklim, inanılmaz su kaynakları vermiş ve dinamik, çalışmak, üretmek isteyen genç nüfus var ama bizim doğru yönetilemediğimiz için mevcut olan bütün kaynaklarımızı üretime çeviremiyoruz. Çünkü yöneticilerimiz bizi doğru şekilde yönetemiyor. Diğer ülkeler yapıyor da niye biz yapamıyoruz? Toprağın doğru şekilde değerlendirmesi sorunu var, nereye, ne kadar ekileceğinin planı yok. Tarım arazisini hangi yıl, hangi bitki ekileceği, gelecek yıl hangi ürün yetiştirileceğinin planı yapılması gerekiyor. Biz şu an mevsimlik tohum kullanıyoruz. Dünya tohum piyasasını İsrail yönetiyor. Bu bugünün meselesi değil gelecek yıllarda daha iyi anlaşılacak. Türkiye’de özellikle Göbeklitepe’de sadece Türkiye’ye ait en zor koşullarda yaşamış insanların buğday tohumu ürettiğini biliyoruz. Bu kaynağın farkında değiliz. Devletin yapacağı şey tarımın girdilerini azaltmaktır. Mazot fiyatı, gübre fiyatını, yem fiyatlarını indirecek. Diğer ülkeler de böyle yapıyor. Bakınız kapitalist ABD kendi işadamını, çiftçisini, sanayicisini kurtarabilmek için özel kanunlar çıkardı. İhtiyaç olunan girdileri onlar adına destekledi. Biz Allah aşkına kime sevimli görünmeye çalışıyoruz. Biz Saadet Partisi olarak çiftçiye böyle destek vereceğiz.
 
SP’nin siyasi hedefi, beklentisi ve düşüncelerinden söz edersek ?
-İktidara geldiğimizde ilk yapacağımız şey üretimdir. Üretmeden istihdamı arttıramazsınız. Başkalarının, ulusal ekonominin kölesi halinde evlatlarımız. Niçin kendi girişimlerinin sahibi olmasınlar, niçin kendi sanayimiz olmasın. Bakın artık şeker pancarı üretilmeyecek ve biz GDO’lu nişasta bazlı şekere mecbur bırakılacağız. Bakanlar kurulunun NBŞ kotası ile ilgili kararı var. Avrupa’da bunun kullanımı neredeyse sıfırlarda bizde ise yüzde 5’e indirildi diye dönemin Başbakan’ı müjde verdi. Şeker fabrikalarına yönelik protestoları indirmek için şeker kotalarını yüzde 5’e çektik diye bir ifadesi var. Ne yüzde 5’i sıfırlanmış vaziyette iken KARGİL’e hem Pazar olmak için  Biz nohutu Meksika’dan, buğdayı Rusya’dan alıyoruz. Kanada 90’lı yıllarda yeşil mercimekle tanıştı şu anda oradan ithal ediyoruz. Ben bundan büyük üzüntü duyuyorum. Üreticiye bunları ekmiyor diye kızamazsınız. Bunları üretip satma noktasında destek olmazsan çiftçiyi bitirirsin. Tarım arazileri üzerinde TOKİ evleri yükseliyor. Tamamen rant üzerine kurgulanmış bir şey. Tarım arazileri neden imara açılıyor? Kanunlarda Gayri safi milli hasılanın yüzde 1’i tarıma destek olarak verilmelidir deniliyor.AK Parti’nin başka yerlere bunu yönlendirdiği söyleniyor. Çiftçinin hakkını yemiş olmuyorlar mı?
 
RÖPORTAJ: Güneş DEMİR / Aydın ÇEVİK
 
Gazete AntalyaGazete Antalya