Tekin, konuşmasında şunları söyledi:
“Değişmeyen can yakıcı sorunumuz ekonomideki hayat pahalılığı ve vatandaşlarımızın geçim sorunu asgari ücretin 17 bin TL, emekli maaşının 10 bin TL, sözde AK Parti hükümeti bütçe imkanlarını zorlayarak 1 Temmuz itibariyle 12 bin 500 TL'ye çıkardığı emekli maaşlarıyla ve yine enflasyon karşısında eriyen sosyal yardım ücretleriyle geçinme mücadelesi, geçinme savaşı yapan milyonlarca insan. Türk-İş’in Haziran 2024 raporuna göre açlık sınırı 18 bin 978. Yani bu ülkede 18 bin 978 TL’den aşağı ücret alan herkesin açlığa mahkum olduğu bir orana tekabül ediyor. Yoksulluk sınırı 61 bin 921. Bekar çalışanın yaşama maliyeti ise aylık 24 bin 614. Bu rakamların olduğu bir Türkiye'de vatandaşlarımıza 17 bin TL asgari ücrete, 12 bin 500 emekli maaşına ve bin lira, iki bin lira, üç bin lira, beş bin lira sosyal yardım ücretlerine mahkum etmek en hafif tabiriyle vicdansızlıktır, merhametsizliktir.
Dolayısıyla geldiğimiz noktada elbette Adalet ve Kalkınma Partisi'nin özellikle son yıllarda uygulamış olduğu ekonomi bilimiyle alakası olmayan faiz politikalarının ve yine altını oluşturmadığı herhangi bir müktesebatlara dayanmayan faiz sebep enflasyon sonuç politikalarının ki elbette bunun da iktisat içerisinde savunulabilir bir yönü vardır. Ama maalesef bunu bir ortaya bir politika olarak koymak yerine sadece ve sadece hamasi nutuklarla yönettikleri bu politikaların sonucu yüzde 8,5’la birçok yandaşına devlet bankalarından kredi verdiler. Enflasyonların yüzde 50-60 olduğu dönemlerde de servet transferleri yaptılar. Gelinen noktada yüzde 40’ın altında bir enflasyonu devralan Mehmet Şimşek'in yüzde 71 bir enflasyonu bir yılın sonunda başarı diye satmaya çalıştığı süreçleri yaşıyoruz. Bu yanlış politikaların, bu ekonomik politikaların elbette bir acı reçetesi, elbette bir kemer sıkma politikası, elbette faturası olacaktı.
Bizim itiraz ettiğimiz şey eğer Saadet olarak bizler de bugün iş başına gelmiş olsak, bu yanlış ekonomik politikaları düzeltmek için bir zamana ihtiyaç hissettiğimizi elbette farkındayız. Ama buradaki temel sorun şu; bu yanlış ekonomik politikaları düzeltmek isterken yani Anadolu'daki insanlarımızın tabiriyle dereye su gelinceye kadar kurbağanın gözünün patlamaması için ne tür tedbirler alıyorsunuz? En acı IMF politikalarının dahi sosyal politikalarını es geçmeyen bir yönü var. Peki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iki yıllık süreç sonunda enflasyonu tek haneli rakamlara indireceğiz vaadinin faturasını kim çekecek? 17 bin TL asgari ücretle geçinmeye çalışan binlerce, milyonlarca asgari ücretli mi yoksa 12 bin 500 TL emekli maaşıyla geçinmeye çalışan milyonlarca emekli mi, yoksa bin iki bin, üç bin TL ücretlerle yaşamını idame ettirmeye çalışan sosyal yardıma muhtaç kişiler mi?
Bu iktidarın bu yanlış ekonomik politikalarını, faturasını dar gelirli milyonlarca insana yaşatmaya çalışırken asla ve asla hazine garantili ihaleler verdiği, yaklaşık 40 civarındaki müteahhidine hiçbir fatura yüklemiyor. Bütçe imkanlarımız çerçevesinde zar zor 12 bin 500 TL emekli maaşı verebiliyoruz diyen iktidar bu millette çektirdiği faturaları yandaş müteahhitlerinize çektirmediğiniz müddetçe bu milletin, asgari ücretin, emeklinin, fakirin artık sıkacak kemerindeki tek bir delik dahi kalmadı Bu milletin.
Bu millette yansıttığınız her fatura milletin kursağından aldığınız bir lokmadır. Ama bu milletin zenginlerine, bu milletin rantiyecilerine keseceğiniz her fatura olsa olsa sadece karlarından birkaç gram azalması sonucu doğurur. Onun için ekonomi ve siyaset aynı zamanda bir tercihtir. Tercihinizi milletten yana mı kullanacaksınız yoksa rantiyeciden yana mı kullanacaksınız. Tercihinizi yüzde 20’lik ekonomik durumu iyi olan insanlardan yana mı kullanacaksınız yoksa hayat mücadelesi yapan yüzde 80’lik geniş kesimlerden yana mı kullanacaksınız? Temel mesele budur. Bizim tercihimiz her zaman bu faturayı aziz milletimize değil, bu faturan müsebbibi olan rantiye çevrelerine kesmek, aziz milletimizi ise bu faturalardan olabildiğince korumaktır.
Bunu yapmakla ilgili gerek iktidar üzerindeki baskılarımızı artırmaya devam edeceğimizi buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. Ha bu iktidarın bu 2 yıl boyunca garibanın sırtına bu faturayı yüklemesinde tek bir rahatlığı var. Şuna güveniyorlar nasıl olsa bu ülke 4 yıl seçimsiz bir dönem geçirecek. Biz 2 yıl bu yükü fakir fukaranın sırtına vuralım. 2 yıl sonra makro göstergeleri düzelmeye başlayacak. Dolayısıyla millet bunları unutur gibi bir gaflete düşebilirler. Ama emin olun 4 yıl seçimsiz bir döneme güvenmeyin. Çünkü bu tencerenin nice iktidarları gönderdiğine bu millet şahittir. Şayet siz bu yükü bu fakir fukaranın sırtına yüklemeye çalışırsanız, değil 4 yıl bir yıl dahi o koltuklarınıza oturamayacağınızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.”
AYDIN ÇEVİK