İnsanoğlu diğer canlıların aksine, toplumlara göre değişse de ALLAH(cc)’a göre buluğ çağına yani 12 ila 15 yaşına kadar mükellef bir birey olmamaktadır. Bir at birkaç gün içinde koşmakta, bir kuş birkaç haftada uçmaktadır. Ancak insan,3 yıla kadar yürüyebilmekte, 10 yıla kadar kendi kendini besleyebilmekte, 15 yaşına kadar hayatını kazanmanın gerekliliğini anlayabilmektedir. Bunun sebebi insanın yavaş eğitilebiliyor olmasıdır. İnsan yavrusu çok yavaş büyüyerek çevresine uyum sağlamaktadır. Tabi öğretim aşamasını da unutmamak gerekir. Öğrenecek yani eğitilecek kişi küçük ve istekli olmalıdır ki eğitilebilsin.
Türkiye’de, eğitim 1940’lı yıllarda maarif, tedrisat, talim ve terbiye gibi sözcüklere karşılık gelecek şekilde ortaya çıkar. Eğitim, Türkçe ‘eğmek’ kökünden türemiştir. Bu kök, bükmek, uygulamak, öğretmek, yetiştirmek, geliştirmek, alıştırmak, egemenlik altına almak, yenilgiye uğratmak, kırmak ve yönlendirmek gibi anlamlara gelir diye bilinir.
Eğitim kelimesi “Bir toplumda yetişmiş neslin, henüz yeni yetişmeye başlayan nesle fikirlerini ve hislerini vermesidir” şeklinde tanımlanır. Aynı zamanda “Eğitim, fertlerin zihinlerini yeryüzünde ahlâka dayalı sosyal düzen kurmalarını sağlayacak tarzda şekillendirme sürecidir.” Eğitim: geniş anlamda, bireylerin toplumun standartlarını, inançlarını ve yaşama yollarını kazanmasında etkili olan tüm sosyal süreçlerdir. Kısaca “istenilen davranışı geliştirme ve İnsanları belli amaçlara göre yetiştirme süreci” olarak da anlatılabilir.
Şimdi buraya kadar bütün bunları niye anlattım. Bildiğiniz gibi insanı eğitmenin gerekliliği ve zorluğunu hatırlatmak içindi. Türkiye’de oturmuş bir eğitim sistem anlayışının olmadığını artık çocuklar bile anlamış vaziyetteler. Bir katkı olur mu bilmiyorum ama bu konuda acizane görüş ve düşüncelerimi tekrar etmek isterim.
İlk okul 3 yıl olmalı ve dört işlem ile okuma yazmadan başka bir şey öğretmeden çocuklarımızın ilgi ve merakının tespit edilmesi gerekmektedir. Bu tespitler doğrultusunda orta okuldan itibaren branşlaştırarak eğitime geçilmelidir. Lisenin mecburi eğitimden çıkartılarak okumak isteyen öğrencilerin devamıyla eğitimin kalitesi artırılırken, devam etmek istemeyenlerle de ara eleman eksikliği giderilmelidir. Orta ve lise eğitimlerinde ilk dönem 2 adet, ikinci dönem 2 adet olmak üzere yıllık 4 adet ülke geneli ortak sınavlar yapılmalıdır. Böylelikle Türkiye genelinin eğitim haritası da net olarak kendiliğinden çıkmış olacaktır. Orta 1’den lise sona kadar sınıf ortalamalarının ortak değeri üniversiteye gidiş yolunu açarak üniversite imtihanını da kaldırılabilir. Bu kadar çok üniversitelerin varlığına da gerek kalmayacak, ülke için yeterli istihdam kadar üretim sağlanacaktır.
Bu ifadelere itiraz edecek mutlaka birileri olacaktır. Mevcut istihdam, okuryazarlık, uluslararası üniversite mezunu oranı falan diyeceklerdir. Lakin eğitimi uluslar arasına uyduralım derken kendi aramıza uyduramamaktan kaybolan yıllarımızı ve nesillerimizi düşünerek hareket etmemiz gerekmektedir. Eğitimi bu topluma uydurmadan uluslararasına uydurmaya çalışmakla, yıllarımızın boşa geçtiğini görmeliyiz. Bu toplumun kadim kültürüne, inancına ve ahlakına uygun bir eğitim sistemi ve de modeli oluşturmak zorundayız.