Kişi ALLAH (cc) ve din ile olan diyaloğunu; ya halis bir iman karşılığı, aynı zamanda kesin bir inançla ahiretini düşünerek yaşar, yada ALLAH (cc) dan dünyada daha çok dünyalık istemek için veya dindarlık görüntüsüyle çevreden elde edeceği bazı menfaatlere kılıf olması için yaşar.
Halis iman sahibi kişiler için diyebiliriz ki, dini; inancının ortaya koyduğu ALLAH (cc)’ın Rızasını ve ahireti kazanma haricinde hiçbir şeye ulaşmak için araç yapmaz. Bu hal
“Allah’a gönülden katıksız bağlı kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden olmayın.” (Rûm suresi,31.) ayetinin tezahürüdür. Böyle bir din anlayışı ve hayat tarzı ALLAH(cc)ın istediği ve razı olduğudur.
Birde büyük beklentileri olan inanmışlar vardır ki, onlarda din daha ziyade, kişisel istek ve amaçlara ulaşmada işe yarayan bir araçtır. Böyle kişiler dini, yaşadıkları toplumda makam-mevki elde etmek, diğer insanlar gözünde değer kazanmak, dünyalık korkularından emin olmak, sıkıntılardan kurtulup dünyada yetişemeyeceği birçok işlere ulaşmak için insani zaafları karşılama adına bir araç olarak görürler. Böyle inanan insanlarda inanca olan yaklaşım halis olmaktan ziyade bir hal aldığı için, hem dinin hem de ahlak kurallarının bir anlamı yokmuş gibi teferruat (furuat) olarak görür ve yaşarlar. Dini kendi istek ve ihtiyaçlarıyla uygun bir hal aldırabilmek için, inancın temel kurallarını değiştirmekten, kendi isteklerine uydurmaktan çekinmezler. Buradan şu anlaşılır ki kişi, seve seve değil aynı zamanda bencilce şahsi istekleriyle dini yaşamaya çalışır. İbadetini ve dualarını kulluk bilinciyle yerine getirmekten ziyade sıkıştığında baş vurduğu bir araç halini aldırır. Böyle bir din anlayışı dünyalık işlerinde kendini sıkıntıya sokmadan bütün isteklerini yapması gereken konumda bir Yaratıcı hayalinin tezahürüdür. Bu anlayışların tümü için diyebiliriz ki
“…Ayetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının.” (Bakara suresi
, 41.) ayetinde Yüce Yaratıcının sevmediği bir anlayış ve hayat tarzı olduğu açıktır.
Kişilerin böyle sergiledikleri hayat tarzı artık karşıdan şüpheyle gözlenmektedir. Bu hayat tarzı yaygınlaşırsa toplumda samimiyetin ortadan kalkmasına sebep olur. Oysaki şu an en çok ihtiyacımız olan ALLAH(cc) a, dine ve topluma gösterilmesi gereken halis bir samimiyettir. Esnaf demeden, bürokrat demeden, bilhassa şimdi siyasetçi demeden herkesin kendinden daha çok içinde bulunduğu toplumu düşünerek hareket etmesi lazımdır. ALLAH(cc) bizlerde halis samimiyeti görmediği için mi bir buçuk milyar Müslümanın durumu böyledir diye insan düşünüyor. Adaletten uzak, samimiyetten uzak bencil bir toplumun duası kabul olur mu? Dünyada elde edilecek her şeyin geçici olduğunu söyleyip ama dünyalıklara tapan bir toplum olmamalıyız.