Maalesef alıştık.
İçimiz kan ağlayarak okuduğumuz ve gazetelerde 3. Sayfaları işgal eden ve klasik hale gelen gazete manşetleri toplumsal utancımız olmaya devam ediyor.
' Küsüp giden eşine mermi yağdırdı '
' Kocasından şiddet gören kadın intihar etti'
' Babam annemi balkondan attı '
' Sevgilisini öldürdü, bileklerini kesti'
' Oğlunu ve eski eşini yaktı '
' Son 10 yılda işlenen kadın cinayetlerinde artış var '
' Erkekler çıldırdı mı '
' Görülmemiş dehşet '
' Cinnet getiren erkek katliam yaptı '
Müneccim ya da sosyolog olmaya gerek yok. Şifre, yaşanan ya da yaşanacak gelişmelerin analizinde saklı. Görmek, Çözmek zor değil: Sevgi anlayışını ' Ya benimsin, ya toprağın ' sloganıyla içselleştirmiş ve benimsemiş bir ulusun evlatlarıyız ya. Sevdiğimizi ya öldüresiye seviyoruz. Ya da hunharca katlederek. Ne yazık ki, sevgide ölçü kavramını bileme. dik. Ortası yok. Yani o kadın için, bir zamanlar uğruna türlü şaklabanlıklar yapan,
şiirler yazan, yollarına güller döken, gecelerce uykusuza kalan, hatta ailesini bile karşısına alan erkek, eninde sonunda ' Ya benimsin, ya toprağın ' örneğinde olduğu gibi aile dramlarına imza atıyor Bazı şeyleri anlamak mümkün değil. Akıl tutulması yaşanıyor sanki. O kafa var ya. O kafa.
İnsanoğlu garip bir canlı. Kadına benzin döküp, yakacak kadar gözü dönen, işine geldiği zaman da, kadını yücelten, onurlandıran, baş tacı eden, Cennet annelerin ayakları altındadır.' diyen o ikiyüzlü, riyakâr kafaya akıl sır erdirmek mümkün değil.
Oysa bir memleketin uygarlık göstergesi kadının statüsü ve konumuyla ilgilidir. Neticede erkeği doğuran ve yetiştiren, hayata hazırlayan kadındır. Kadını eğitmek, güçlendirmek, konumunu yükseltmek ve yüceltmek, toplumun gelişimi açısından da şart. Bazı yörelerde okula gidemeyen, gönderilmeyen kız çocuklarının varlığı hepimizin utancı. Hala başlık parasıyla evlendirilen, evlilik tercihi bile sorulmayan kızlar var bu ülkede. Ya son yıllarda artan kadın intiharlarına ne demeli? O konu başka bir yazımızın konusu.