-Dayı, inandığımız, güvendiğimiz dağlara karlar yağdı. Kimsesizlerin kimi, sessizlerin sesi olacağına inandığımız… Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele edeceğine güven duyduğumuz… Para babalarının değil, halkın yanında duracağına şahitlik ettiğimiz… Milli ve manevi değerlerimize sahip çıkacağına emin olduğumuz, bazı siyasiler bizi hayal kırıklığına uğrattı.
- Neden, Yeğenim? Bir insanı öğrenmek istiyorsan, neye değer verdiğine ve kimleri desteklediğine bakacaksın! Söze değil eyleme… Lakin vakit geç oldu. Bunu sana anlatmak uzun sürer. En iyisi iki hikâye ile dikkatini çekeyim. Arifsen anlarsın!
“Kızılderili şefleri trenle New York’a getirildi. Bir heyet kendilerini karşıladı. Konuklara toplantı öncesi kenti gezdiriyorlardı. Sokaklardaki insan seli, arabaların, iş makinelerinin gürültüsü Kızılderilileri şaşırtmıştı.
Bir ara Oglala Lakhotaları’nın şefi ve şamanı Heȟáka Sápa-Karageyik bir Ağustos böceğinin şarkısını duyduğunu söyledi. Diğer reisler onayladı ama beyaz adamlar inanmadı. Kentte Ağustos böceğinin olmayacağını, olsa bile bu gürültüde duyulamayacağı söylediler.
Karageyik ısrar etti. Arabayı durdurdu. İndi, ilerideki parka gitti ve bir ağaçta Ağustos böceğini gördü. Amerikalılar şaşırmıştı. “Olamaz” dediler, “Sende doğaüstü güçler var.” “Hayır” dedi Karageyik, “Ağustos böceğini duymak için doğaüstü güce ihtiyaç yok.” “O zaman biz niye duymadık?” dediler.
Kara Geyik cebinden metal bir 50 sent çıkardı, kaldırımda yürüyen insanların arasına yuvarladı. Bir anda herkes “Acaba benden mi düştü?” diye paraya bakmaya başladı. Karageyik yanındakilere sordu: “Anladınız mı?” “Anlamadık” dediler. Anlattı;
“Bir insan için önemli olan, nelere değer verdiğidir. Çünkü her şeyi ona göre duyar, ona göre görür ve ona göre hisseder. Siz doğaya değer verseydiniz, Ağustos böceğinin şarkısını duyardınız…”
-Haklısın, Biz doğaya ve insana değer vereni bulup çıkarmalıydık! Paraya değer verenler para babaları ile oynaşıyor. Onları kim doyurmuş ki? Geçmişte beraber oldukları kimseleri, güçlerini kaybedince ilk önce onlar terk etti. Bugünün muktedirlerini de en önce onlar terk edecek.
- Ondan şüphen olmasın. Gariban karnını doyurur, şükreder. Haram para ile semirenleri doyuramazsın, Yeğenim.
Charles Bukowski anlatıyor; “Ünlü bir giyim firmasında çalıştığım yıllarda, firmanın satılmayan kıyafetleri çöpe attığını fark ettim. Hemen patrona gidip; “bu ürünleri çöpe atmak yerine neden ihtiyaç sahiplerine dağıtmıyoruz?” diye sordum. Bana şöyle dedi; “Bizim ürünlerimizi sadece zengin insanlar satın alabiliyor. Eğer bu kıyafetleri fakirlerin üzerinde görürlerse rahatsız olurlar. Ayrıca marka değerimiz düşer ve zarar ederiz.
“O gün anlamıştım ki; yoksulluk fakirleri doyuramadığımız için değil, zenginleri doyuramadığımız için bitmiyor.”
Gördüğün gibi dünyanın her yerinde durum aynıdır. Sadece aktörler değişiyor. Buna dur diyecek de halkın bizatihi kendisidir.