-Dayı, sohbetlerde hep geçmişe özlem duyduğun hissine kapıldım. Gerçi bunu açıkça da söylüyorsun. İnsanlar geçmişe neden özlem duyar?
- Eski dostlukları, insanlardaki saf duyguları daha da ötesi, yoklukları bile özlemiyor muyuz çoğu zaman? Paramız yoktu ama mutluluğumuz daha fazlaydı, Yeğenim. Biz yaşlarda olanlar ve daha ileriki yaşlarda olanlar çok iyi hatırlarlar; gaz lambası altında ders çalışmayı, kuyrukta tüp beklemeyi, sokağa çıkma yasağı olduğu günlerde caddelerde top oynamanın zevkini, bir oda içinde ailece TV seyretmeyi, ev ahalisi olarak tombala ve pişti oynamanın keyfini, kömür sobası üzerine konulmuş saçtan patlatılan kestane kokusunu, günümüzde ne doldurabiliyor ki?
- Haklısın Dayı. Şu an da evlerde birlikte oturanlar birbirlerine yabancı bir şekilde yaşam sürüyorlar. Gün boyu birbirini görmeyen aile fertleri yan yana oturmalarına rağmen hepsinin elinde birer cep telefonu ile sanal dünyaları yaşayarak vakit öldürüyorlar. Her evin hali bu.
-Eskiye özlem; yeni yaşantının getirdiği sıkıntılardan kaynaklanıyor, Yeğenim. Zira yeninin değerini eskinin değeri üzerinden belirlemeye çalışıyoruz. Gençlerin vurdumduymazlığına kızan ebeveynler başlar; “Biz eskiden böyle miydik? “Birlik içerisinde birbirimize samimi davranır, yokluk içinde aza kanaat getirir, hoşgörülü davranırdık. Şimdilerde aileler birbirine pamuk ipliği ile bağlılar.”
- Dayı, şimdinin anlamsızlığı; dostlukların bir şey ifade etmemesi, çıkar ilişkilerinin sınır tanımaması, hukuksuzluk ve adaletsizliğin artması, sosyal barış ve hoşgörünün kalmamasından kaynaklanıyor. O nedenle sürekli eskiyi yad ediyorsun!
-Şimdilerde duygu kalmadı, Yeğenim. Ne varsa alıp götürdüler. Eski filmleri, eski arkadaşlıkları ve eski aşkları buruk bir tebessümle hala anarım. Çünkü, şu anda manevi olarak yaşayamadığım ne varsa eski de mevcuttu. Sigmund Freud, ‘’Bir insanı unutabilirsin, bir insanın sana neler yaptığını da unutabilirsin, ama o insanın sana ne hissettirdiğini asla unutamazsın.’’ demiştir.
-Bence, geleceğimizde olan belirsizlik ve şimdinin insanı mutsuz eden duygusuzluğu… Bilinmezlik ve tahammül edilemezlik… Eskiyi değerli kılıyor, Dayı. İnsanlarda güven kalmadı.
- Biz eskiyi yad edip, özlüyoruz. Lakin şimdiki gençler sığınacak bir “eski” bulamayacaklar. “Bu yüzden eskinin güzel kalması için şimdiyi güzelleştirmeye odaklanmalıyız.” Bir de pandemi, çoğumuzun geçmişe özlem duymasına yol açtı. Birbirimizi kucaklamayı özledik, nostalji duygularımız kabardı.
- Dayı, Psikiyatrist ve yazar Carole Lieberman; “Nostalji, bize geçmişin en iyi kısımlarını hatırlatarak toplumun raydan çıkmasını engeller” diyor. Kötü anları ve ortamları hiç konuşmuyorsun.
-Haksız da sayılmazsın, Yeğen. Sürekli geçmişe takılmak ve hasret duymak insanı, şimdiki zamanda mutsuz eder. Dozunu iyi ayarlamazsan, geçmişle çok fazla zaman harcamak, gelecekteki fırsatların kaçmasına neden olabilir. Şimdiki zamanda da mutlu olacak anlamlı bağlantılar ve ortamlar kurmak gerekebilir. Sadece ben değil, birçok kişi geçmişe özlem duyuyor. Bunlardan birisi olan Meliha Boz’un güzel bir şiirini okumak isterim.
“Sevgi saygı vardı işin başında
Eski günlerimiz olaydı keşke
Ahde vefa vardı konu komşuda
Eski günlerimiz olaydı keşke
Huzur içindeydi hanelerimiz
Başak olur idi danelerimiz
Merhamet doluydu sinelerimiz
Eski günlerimiz olaydı keşke
Umutla Yeşeren dağımız vardı
Sevgiyle örülmüş bağımız vardı
Kirlenmemiş temiz çağımız vardı
Eski günlerimiz olaydı keşke
Bir tebessüm ile bin dert biterdi
Hoş muhabbet huzur bize yeterdi
Bir tepsiye beş, on kaşık batardı
Eski günlerimiz olaydı keşke
Özünden çok uzak yetişen nesil
Bozuldu gelenek görenek usul
Ne dostluklar sağlam ne sevgi asil
Eski günlerimiz olaydı keşke
Çerkez kızı devir zaman değişti
Dağ aynı dağ ama duman değişti
Kabuğundan çıkan yaman değişti
Eski günlerimiz olaydı keşke”
-Dayı, eskiden siyasi liderler TV oturumlarından bir araya gelir, memleket sorunlarını karşılıklı tartışırmış. Millette TV’de seyreder, liderlerin performansına göre oy verirmiş. Bu şimdilerde özlenen bir durum.
- Liderlerin bir araya gelmesi toplumun ayrışmasını ve düşman kamplara bölünmesini önler, Yeğenim. Eskiden de dalaşma vardı. Lakin siyaset dilinin bu kadar kötüleştiği, toplumun bu kadar farklılaştığı ve ötekileştirildiği bir dönem olmadı. Sana bir tilki hikayesi anlatayım.
“Tilkinin kuyruğu kayaya sıkışmış ve kurtulmak için kuyruğunu kesmek zorunda kalmış. Daha sonra bir başka tilki onu gördüğünde, “Kuyruğunu neden kestin” diye sormuş. Kuyruğu kesik olan; “Böyle kendimi çok mutlu hissediyorum şimdi o kadar mutluyum ki adeta sevincimden havalara uçuyorum” demiş. Bunun üzerine diğer tilki de kuyruğunu kesmiş. Fakat mutluluk yerine şiddetli bir acı çekmiş. Hemen tilkiye gelip; Neden bana yalan söyledin çok canım acıdı demiş.
Tilki; Eğer acı çektiğini diğer tilkilere söylersen onlar asla kuyruğunu kesmez ve bizimle dalga geçerler demiş. Bu iki tilki diğer tilkilere yaşadıkları mutluluğu anlatmışlar. Böylece tilkilerin çoğu kuyruklarını kesmişler.
Çoğunluk onlara geçince bu seferde kuyruğu olanlarla dalga geçip onlara eziyet etmeye başlamışlar. İşte böyle: Önce toplumu bozup farklılaştırırız, sonra da toplumu birbirine düşman ederiz.”
Ben, şimdilerde toplumun bu hale gelmesine üzülüyorum. Onun için geçmişe atıf yaparak özlemle yad ediyorum. Eskiden “ben yandım, kimse yanmasın” diye uyarmak vardı. Ya şimdi öyle mi?
-Haklısın Dayı. Şimdilerde “ben yandım, herkes yansın” mantığı hâkim. Tıpkı tilki hikayesinde olduğu gibi. Kötü şeyler iyi gibi gösterilince, insanlar o yöne gidiyor. Yeter ki, işin ucunda çıkar olsun.