-Dayı, doğduğun yer mi, doyduğun yer midir vatan?
-Çocukluk, gençlik günleri özlenir, Yeğen. Çünkü ata toprağının özlemi bir başkadır. Nerede olursan ol, o özlem bitmez. Atalar, “yaşlandıkça toprak çeker” derler. Sıla-i Rahim önemli.
- Sıla-i Rahimi yeni nesil belki bilmez, Dayı. Türkçe olarak anlamını ifade eder misin?
- Sıla-i Rahim; akraba ziyareti demektir. Dini açıdan da büyük öneme sahiptir. Birçok hadiste ve rivayette sık sık yapılması övülmüştür. Bunun nedeni, ziyaret yolu ile iletişimi güçlendirerek akrabalar arasındaki birlik ve beraberliğin sağlanmasıdır.
- Bu bayramda memlekete gitmedin, Antalya’da kaldın. Sanki çalışıyorsun! Eskiden mazeret vardı, şimdi o da kalmadı.
- Yeğen, yaş kemale erdi. Çocuklar torunlar gelince, akan sular duruyor. Hanım, el pençe hizmette… “Ben yanarım evladıma, evladım yanar evladına…” Dünya düzeni böyle kurulmuş. Eylül ayında bir Sıla-i Rahim yapmayı düşünüyorum.
-Dayı, insanlar doğduğu yeri terk ediyor, doyduğu yere yerleşiyor. Orada iş kuruyor, evleniyor, o kente güzel hizmetler veriyor, torun torba sahibi oluyor. Lakin bir türlü doyduğu kentin kimliğin alamıyor.
- Neden, Yeğenim? İnsan; nerede doğarsa doğsun, doyduğu kentin sakini değil, sahibidir. Başka türlü kentlilik bilinci oluşmaz. Örneğin; Ben Antalya’da yaşıyorum. Hem çalışırken hem de sonrasında iş kurarak Antalya’ya hizmet ettim, yaptıklarımız ortadadır. Antalyaspor’un üyesiyim. İki gazetede köşe yazıyorum. Youtube üzerinden yayınlanan Cemre Haber’in sahibiyim. Ve Antalya’yı ve Antalyalıları çok seviyorum. Çoğu benim gibi Yörük- Türkmen. Kim dışlayabilir, beni?
- Dayı, ne yaparsan yap, seni ve senin gibileri Antalyalı kabul etmezler. Onu bilir, onu söylerim. Adam Antalya’yı hiç tanımıyor. Lakin dedesi burada doğdu diye o Antalyalı olur, sen olamazsın. Üstelik Antalya’ya çakılmış bir çivisi bile yok.
- Küçük taşra kentlerini dersen, anlarım. Lakin Antalya her şehirden ve yurt dışından göç alan bir kent. Kentin nüfus yapısı giderek sonradan gelenlerin lehine değişiyor. Şu anda Anadan babadan Antalyalı olanların sayısı, orana vurulursa azınlıkta kalır. Kent milliyetçiliği bu kente vurulan en büyük darbedir, Yeğenim.
- Ne olacak, Dayı? Her şeyi sonradan gelenlere mi, bıraksınlar?
- Kent kültürü ve kentlilik bilinci ne gerektiriyorsa o yapılmalıdır. Doğru olanı, birlik ve beraberlik içerisinde kente sahip çıkmaktır. Layık olan ve kente hizmet eden, her kimse, değerlendirilmeli ve sahip çıkılmalıdır. Dışlamak, ayrıştırmak, ötekileştirmek kentin yapısına zarar verir. Söz sahibi olmak isteyenler için ölçütler bellidir. Tepeden inme emrivakilere artık bu kentin insanı taviz vermeyecektir.
- Dayı, sonradan gelenler de hemşeri dernekleri kurmuş, kendi örf ve adetlerini yaşıyor. Sanki ayrı bir dünyada yaşıyorlar. Antalya’da yaşayıp, denizi görmeyen çocuklar var. Bu ayıp, değil mi?
- Hepimizin ayıbı, Yeğenim. O insanları kent yaşamı içerisinde barınabilmeleri için projeler gerçekleşmeli, atanmışlar ve seçilmişler bu konu üzerinde hassasiyetle durmalıdırlar. Antalya gibi kentler, kimsenin babasının tapulu malı değildir. Kente hizmet ve bağlılık esastır. Bir de hemşeri dernekleri kuruluş itibari ile iyi işlenirse kent yaşamına renk katar. Farklılıklar zenginliktir. Her kentin yaşamını ve kültürünü insanlar yapılacak etkinliklerle öğrenir, kötü mü? Muratpaşa Belediye başkanı Ümit Uysal, bu işi başarılı bir şekilde yürütüyor. Bazıları da kapalı kapılar ardında hırsından küplere biniyor.
Neymiş? Onlar yabancı, kendisi yerli imiş… Hadi oradan!
-Dayı, sıkıntı genellikle siyasetten ve bürokratik atamalardan kaynaklanıyor. Antalyalı olmayanın söz sahibi olması istenmiyor.
- Sen beni anlamadın galiba. Bu kentte yaşayan herkes, Antalyalıdır. Nokta. Siyaseten kimi nereye getireceğine de yaşayan insanlar kendi karar verir. Var olanlardan ne gördüler ki? Seçimden seçime… Bürokratik atamalar ise memleketlerine göre yapılmaz. Kurumun iç işidir. Hiyerarşik geleneklerine ve liyakate göre yapılır. Gerçi, her kurumun kolonlarını yerle yeksan ettiler! Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
-“Her şey güzel olacak”, diyorsun.
- Bu kentin insanları uyanacak, STK’lar, kanaat önderleri ve demokratik kitle örgütleri hareketlenecek, basın; reklam parası verenlere değil, kentin dinamiklerine sahip çıkacak diyorum. Bir kantar konulacak, herkes kaç gram geldiğini görecek, diyorum. Ve kimse beni, ne doğduğum ata yurdumdan ne de yaşadığım ana yurdumdan ayıramaz, diyorum. Var mı ötesi?
- Çok iyi tahlil ettin, Dayı.