Hiçbir dönemde gazetecilik mesleği bu kadar ayağa düşmemişti. Bir yandan yazdığı yazıyı, çektiği fotoğrafı sosyal medyada paylaşan herkes, kendisini gazeteci gibi görmeye ve gazetecilik mesleğine zarar vermeye başladı. Diğer taraftan hiçbir dönem basın meslek ilkeleri, bazı basın mensuplarınca bu kadar kötüye kullanılmadı. Bunların yanında bir de, hiçbir dönem gazeteciler bu kadar ağır baskıya ve saldırıya maruz kalmadı. Gazeteci geçinen bu yazar-çizer takımı ya bir internet sitesinde, ya sosyal medyada, ya da ulusal veya yerel bir gazetede sözüm ona köşe yazarlığı yapıyorlar, televizyon kanallarında ahkam kesiyorlar. Haftalık ve günlük olarak çıkardıkları gazetelerle, kurdukları haber siteleriyle, yazdıkları yazılarla birilerine yaranmak adına eleştiri hastalığına kapılmışlar. Önüne geleni karalıyorlar, hakaret ediyorlar, gazetecilik dersi vermeye kalkıyorlar, akıl hocalığı yapıyorlar. Ama bunlar arasında öyleleri de var ki, sayıları az da olsa, gazetecilik mesleğini hakkıyla, onuruyla, her türlü baskıya rağmen sürdürenler var. Hatta bunlar arasında mektepli olmayıp da meslekten yetişmiş çok değerli, ilkeli gazeteci ve yazarlar bile var.
Halbuki gazeteci; meslek ilkelerine saygılı, toplumu aydınlatan, toplumun doğru ve tarafsız bir biçimde haber almasını sağlayan, örnek kişiliği ile üstün ahlak sahibi insandır. Ama son yıllarda gazetecilik öyle sıradan bir meslek haline geldi ki, herkes gazeteci olmaya, gazeteci olan da kendi meslek ilkelerini ayaklar altına almaya başladı. Pek çok gazeteci yalakalığı meslek haline getirdi. Birilerinin hoşuna ne gidiyorsa, ya da birilerine yaranmak adına ne yazması gerekiyorsa onu yazıyor. Bu da ülkeyi yönetenlerin, yerel yöneticilerin işine geliyor. Bu yüzden yalaka olmayan gazeteciler de, yaşadığı kentin vali ve belediye başkanından randevu almakta zorlanıyor. Hatta yalaka olmadıkları için onlara gazeteci gözüyle bakılmıyor, illa da yalaka olacaksın. Gerçekleri yazan, ülkede ve yaşadığı kentte olup bitenleri gündeme getiren gazeteci sayısı ne yazık ki parmakla gösterilir duruma geldi. Oysa gazetecinin görevi; toplumun sorunlarını dile getirmek ve yaşanan olayları "gün ışığına" çıkarmaktır.
Gazeteci geçinen bu yazar-çizer takımı, işlerini güçlerini bırakmışlar yaşadıkları kenti, toplumu, hatta ülkeyi yönetmeye kalkıyorlar. Yazdıkları yazılarla yetinmeyip, zaman zaman telefona sarılıp sağa-sola talimatlar yağdırıyorlar, insanların aşıyla, işiyle oynuyorlar. Kendilerini bakan, vali, belediye başkanı, emniyet müdürü yerine koyuyorlar. Yine bunlar arasında öyleleri var ki, birilerinin desteğiyle bir yerlere gelmişse, yaptığı ilk iş, mesleğine ve meslektaşına ihanet etmek oluyor. Bunların dünyasında varsa da, yoksa da yandaşlık ve yalakalık! İktidarda hangi siyasi parti varsa, mutlaka o partinin yandaşı ve yalakası oluyorlar.
AHLAK DERSİ VERMEYE KALKIYORLAR
Gazeteci geçinen bu yalaka takımı, yazdıkları yazılarla doğruluktan söz ediyorlar, sağa-sola ahlak dersi vermeye kalkıyorlar. Kendi akıl fukaralıklarını unutup başkalarına akıl vermeye, eleştirmeye kalkıyorlar. Kendilerine göre herkes ahlaksız, hatalı, bir tek onlar ahlaklı ve kusursuz... Bu ahlak fukarası olanlara şunu hatırlatmak isterim. Su, ateş ve ahlak dostluk kurmuşlar ve demişler ki; "kaybolursak birbirimizi nasıl bulabiliriz?" Hemen su cevap vermiş: "Nerede bir şırıltı, çağıltı duyarsanız ben oradayım." Ateş: "Nerede bir duman görürseniz beni orada bulursunuz." Sıra ahlaka gelmiş, ahlakta şöyle cevap vermiş: "Beni kaybederseniz, bir daha asla bulamazsınız!" Düşünüyorum da, bu ahlak fukarası gazeteci geçinenler, sağa-sola ahlak dersi vereceklerine, önce kendi kaybettikleri ahlaki değerleri bulmaya çalışsalar, topluma çok daha faydalı olacaklar...