İçte hainlerle, dışta ülkeyi bölmek ve parçalamak isteyenlerle mücadele eden dünyada ikinci bir ülke yoktur.
İçte haini, yobazı ve cahili bu kadar çok olan, dışta bu kadar çok düşmanı olan bir ülkenin ayakta kalması gerçekten mucize. Bu mucizeyi Büyük Atatürk'e borçluyuz. Öyle sağlam temeller üzerine bir ülke kurmuş ki bunca iç ve dış düşmana rağmen bölgesinde hala en güçlü ülke konumunda. Peki ülkemizin neden bu kadar çok düşmanı var? Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşı'nda emellerine ulaşamayan emperyalist güçler, içteki hainlerle işbirliği yaparak, Türkiye'nin gelişmesini, büyümesini önlemek için her dönem başına sürekli bir bela musallat etmişlerdir.
1970'li yıllarda sağ-sol çatışmasını, 1980 darbesi ve sonrasında PKK terörünü, yine 1980'li yıllarda Alevi-Sünni çatışmasını körükleseler de başarılı olamadılar. Çünkü Aleviler bu oyuna gelmedi ve hep sağduyulu hareket ettiler.
Bir anlamda Türkiye'nin sigortası oldular. Son olarak FETÖ denen hainleri başımıza musallat ettiler. Bunda da başarılı olamadılar.
Türkiye'nin bu kadar çok belayla karşı karşıya kalmasında, elbette basiretsiz yönetimlerin payının olduğunu da unutmamak lazım.
Bugün de siyaset-mafya- medya üçgeninde yaşanan kirli ilişkilerle ilgili iddiaları sardılar başımıza. Türkiye bu bağlamda her gün yeni iddialarla sarsılıyor. Ancak bu iddiaların üzerine giden yok! Türkiye üzerinde oynan bu oyunlar karşısında; devletiyle, ordusuyla bütünleşmiş bir millet var oldukça, iç ve dış hainler ne yaparsa yapsın, Türkiye üzerindeki çirkin emellerine ulaşmaları mümkün değildir. Bunu artık herkesin anlamış olması gerekir.
15 Temmuz geride kaldı. Artık sabah akşam 15 Temmuz'la yatıp kalkmanın da bir anlamı yok! Herkes anladığını fazlasıyla anladı ve üzerine düşen dersi de aldığını düşünüyorum.
Her kötülüğün ardından yeni güzelliklerin arayışında olmalıyız. Devleti yeniden inşa ederken, geçmişte yaşanan gerginlik ve kutuplaşmaya yönelik söylemlerden kesinlikle kaçınmalıyız. Türkiye'nin başında yeterince bela var. Yeni belalara yol açacak siyasi atraksiyonlardan uzak durmalıyız.
El birliği ile adaleti tesis etmeliyiz, hukuk devleti olmalıyız. Hiç vakit kaybetmeden cumhuriyetin kuruluş felsefesine geri dönmeliyiz. Bu aşamada en başta siyasi iktidara, yöneticilere, yargıya, emniyete, kanaat önderlerine, gazetecilere, yazarlara, din adamlarına, sivil toplum kuruluşlarına düşen görev; adalet, hak, hukuk çerçevesinde suçlu ile suçsuzu, haklı ile haksızı, zalim ile mazlumu ayırt ederek toplumsal barışı, huzuru ve kardeşliği pekiştirmeleridir.
Bunu yaparken birilerini kayırmak, birilerini zayıflatmak ya da aşağılamak amacı taşımamalıdır.
Türkiye; mafya ve uyuşturucu iddialarıyla gündeme gelmemeli. Terörün, tarikatların ve cemaatlerin "at oynattığı" bir ülke olmamalı. Türkiye, cumhuriyet değerlerine sımsıkı sarılarak, demokratik hukuk devleti olarak yoluna devam emelidir. İşte o zaman millet olarak, bu topraklarda vatanın bölünmez bütünlüğü, milletin birliği adına; huzurlu, güvenli, refah içinde ve herkesin aynı ideal, aynı ülkü, aynı bayrak altında yaşayacağı bir ülke olması yolunda yeni bir sayfa açmalıyız...
26.06.2021