Emekliler, asgari ücretliler ve diğer dar gelirliler, bu ülkede hakça ve insanca yaşamak istiyor. Başka bir şey istemiyor. Bu da onlara çok görülmemeli. İnsanca, hakça yaşamak herkesin hakkıdır. Bunu sağlamakta ülkeyi yönetenlerin en temel görevidir. Özellikle emeklilere sadece insanca yaşayabilecekleri bir ücretin verilmesi bile çok görülüyor. İşçi ve Bağ-Kur emeklisine her yıl verilen göstermelik zamla hükümet emekliyi kafadan silmiştir. Bu durumda hadi gelin de insanca yaşayın… "Ülkemizin ekonomik durumu iyi değil, bütçe sürekli açık veriyor kemerleri sıkmamız lazım" dendiğinde, kemer sıkmak sadece ücretlilere ve emeklilere mi düşüyor? Soygunculara, vurgunculara, hırsızlara, fırsatçılara, israf içinde yüzenlere ödenecek para daima vardır bütçede…
Emek veremeden, alın teri dökmeden, bir hizmeti yerine getirmeden hak sahibi elbette olunamaz. Ancak günümüz Türkiye'sinde, herkes hakkından fazlasına sahip olmaya çalışıyor. Hiç kimse bu ülkede hakkına razı değil. Çünkü ya hak ettiğini alamıyor, ya da hakkından fazlasını almak için yasadışı yollara başvuruyor. İşte bu noktada, her türlü yolsuzluktan tutun da, uyuşturucu tacirliğine, arsa mafyacılığına, akaryakıt kaçakçılığına, ihale yolsuzluğuna, sahte gıda üretimine, rüşvete, vurguna, talana kadar pek çok kanunsuz işler ülke gündeminden hiç düşmüyor. Öte yandan demokrasi kalitesinin yükseltilmesi, hukuksuzluğun giderilmesi, işsizliğin önlenmesi, gelir dağılımı adaletsizliğinin ortadan kaldırılması, refah düzeyinin yükseltilmesi gibi konular gündeme hiç gelmiyor.
İnsan, insanca yaşamını sürdürebilmesi için hak ettiğini alamıyorsa, elbette hakkını isteyecek. Peki, ülkemizde herkes hak ettiğini alabiliyor mu? Türkiye bugün, gelir dağılımı en bozuk ve en adaletsiz ülkelerin başında yer alıyor. Vergiyi sadece çalışan kesim ile gariban esnaf ödüyor. Bakmayın siz 8-10 zenginin vergi ödemesine. En çok kazanan meslek gruplarının ödediği yıllık vergi miktarları akıllara durgunluk veriyor. Pek çok meslek grubu, asgari ücretlinin maaşından daha az vergi ödüyor. Asgari ücretle çalışanlar ile emeklilerin büyük bir kesimi açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor. En alt gelir grubu ile en üst gelir grubu arasındaki fark uçurum denecek boyuta ulaştı. 17 milyon kişi açlık sınırının altında, 18 milyon kişi de yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor. "Türkiye'de Gelir Eşitsizliği ve Yoksulluk" raporuna göre ekonomik kriz, 1 milyondan fazla yeni işsiz yarattı. Bu işsizlerin büyük çoğunluğunu da ne yazık ki diplomalı gençler oluşturuyor. Türkiye'de en zengin ile en yoksul arasındaki gelir eşitsizliği 8.7 kat arttı.
Diğer taraftan bakıyorsunuz parasının pulunun hesabını bilmeyen, saltanat içinde yaşayan, ülkenin geleceği ile ilgili en küçük bir kaygısı olmayan, sırtını Türkiye gerçeğine dönen, devleti ve ülkeyi soymak için birbiriyle yarışan insanlar var… Kimsenin parasında pulunda, malında ve mülkünde gözümüz yok! Ancak ülkemizde her şey hakça paylaşılmalı, yetimin hakkı yenmemeli, adalet tecelli etmeli. Asgari ücretin 2.324 TL , açlık sınırının 2.162 TL olduğu ülkemizde, bazı kamu kurumlarında vekil maaşından fazla maaş alan bürokratlar var. Üstüne üstlük bu üst düzey bürokratların kiralık lüks makam araçlarının ücretini de devlet karşılıyor. Anlayacağınız israf ve saltanat bir arada. Şimdi bu adalet mi? "Biri yer diğeri bakar." Bugünkü manzara bu! Ülkemizdeki insanların mutsuz olmasının temelinde yatan en önemli neden, adaletsizlik, haksızlık ve gelir dağılımındaki bozukluk yatmaktadır. Ama bu gerçek her dönem hep göz ardı edilmiştir...