Toplum, yaşam, yönetim, kısacası hayatımızı bir atmosfer gibi kuşatan tat ve lezzetleri, bu kozmopolitik insan etkileşimleri, bu etkileşmenin olumlu ve olumsuz yansımaları sonucu
şekillenen bir toplum ve buna paralel nasibini, rengini bu yaşam öyküsünde nakş eden bu toplumun sahipleri.Toplum insanların hayat ve yaşamlarından bağımsız değildir.İnsanlar bir
toplumun çekirdeğini, bu toplumda ne ekerlerse, onu biçecekleri bir yaşamla karşılaşacağı gerçek muhataplardır.Yaşam boyu insanoğlu hep yakınma, dert yanma, şikayet etme, iyi bir
yönetim, ve insanca yaşama gibi talebleri olmuştur, yaşam ve hayat devam ettiği müddetçede bu şikayetleri hep de devam edecektir.
Tabiki insanoğlunun sınır tanımayan istek, arzu ve şikayetleri, gene kendileriyle bağlantılı, bir yaşamının önüne getirdiği süreçlerdir. Bizler, kedimizi sorgulamadan, yanlış ve hatalarımızı düzeltmeden, mükemmel bir yaşam ve hayata yelken açamayacağız, hayatımız hep soru işaretleri ve tamamlanmamış sorun ve çalkantılarla içiçe olacak, kendimize bir türlü gelemeyeceğiz. Biz nasıl bir hayatı, yaşam ve yönetimi istiyorsak; topluma ve yaşama zuhur
eden eylemlerimiz, fikir ve düşüncelerimiz, savunduğumuz doğru ve yanlış hayat felsefemiz
hayatımızın yansımasını, bir ayna gibi yaşantıtılarımızda yaşıyor, ve bir nevi yaşananlar, ya-şatılanların bir yansıması olarak önümüze çıkmaktadır. Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz. (Hadis-i şerflerinde nakl edildiği gibi, insanların yaşayış tercihleri, sonlarından bağımsız değildir.
Hayat, âdeta bir bardağı dolduran damlalar gibidir. Son nefes de, bardağı taşıran son damladır. Bardaktaki suyun berraklığı, damlaların berraklığına bağlıdır. Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna tertemiz çıkabilmek için, o damlaların günah ve mâsiyet çamuruyla kirletilmemesi elzemdir.Bu dünyada nasıl bir bardaktaki suyun berraklığı, damlaların berraklığına bağlıysa, tezat olarak yaşantı ve eylemlerimizin doğru ve yanlış bir sürüncemenin hayatlarımıza bir yansımasıdır.
Bugün yönetimlerimizde adelet ve hizmetin yerini, ticaret ve aldatmaya, toplumları oluşturan insanların acıma ve merhamet duygularını kaybetmeye. Bu değer yargılarının kaybedilmesi sonucu, kardeşin kardeşe, anne ve babanın evlada, evladın anne babaya, komşu komşuya, akrabanın akrabaya, arkadaşın arkadaşa, saygı, sevgi, ve acıma ve merhamet karelerinin zayıfladığı, ve bağların gittikçe yok olduğunu görüyorsak, bu nedenleri uzaklarda
değil kendimizde aramalıyız.Acı duyabiliyorsan canlısın, başkasının acısını duyabiliyorsun insansın.
Bugün yönetilemiyorsak, acı duymuyorsak, göz pınarlarımız kurumuşsa, bir ekmeği
bölüşemiyecek duruma gelmişsek, bir aynanın karşısına geçip kendimize bakmamız lazım.
Göreceğimiz gerçekler, sorgulanan hayatın tamir ve hatasının bizde olacağını göreceğiz.
Saygı ve sevgilerimle