Daha önceden de hak etmediğiniz ama, size reva görülen sosyal ve ekonomik bir yükün ağırlığını yaşadığımız bu günlerde ,bu küresel salgın musibeti de eklenince ne kadar zor günler geçirdiğinizi anlıyor, hep dua ediyorum.
Bu samimi duygularımı ifade ederken de hakikaten de insanlığa hizmetin ne kadar büyük bir şeref olduğunu biliyor, anlıyor, ama bu şerefe nail olan vesayetin hizmeti seksen iki milyon insanımıza bir vefa olarak da değil de, adeta bir cefa olarak yönetilmesine üzülüyor, bir anlam veremiyor; vicdanım kabul etmediği için de duaya sarılıp ya Rabbi bana bir imkan ver de milletimize yardımcı olabileyim demekten öteye gidemiyorum.
Evet biz insan olarak, inancımız gereği Allahtan gelen her türlü musibete, itiatkar ve sabırlı olmalıyız.Hz Mevlananın dediği gibi:
Sıkıntılar misafir gibidir; gelir gider. Önemli olan gönderenin hatırına misafire sabretmektir. Ama başka bir sıkıntı var ki; tamamen insani olan, kötü yönetilmenin sonucu olarak, millete çile ve yokluk çektirmek kader değildir. Hiçbir insanın, hiç bir yönetimin hiç bir unsurun, bunu yaşatmaya ne hakkı vardır; ne de haddi olabilir. Zaten imanı kamil olan hiç bir vicdan da bunu kabul etmez; ve etmemelidir. Bu duygularımı ifade ederken de vatan, millet, devlet, bayrak, sevgimizin bağlılığı her şeyin üstünde gelir.
.
Zaten milletinin, devletinin, vatanının, selayeti için sancı çeken insanların işidir. Doğruları yazmak.
Eğer bu gün toplumumuzda rayında gitmeyen bir sıkıntı var ise; buna sadece seyirci alıp sorunun daha da büyümesine fırsat vermekten se, buna müdahale edip, sıkıntıyı çözmek, temenni ve eleştiri yapmak, bunu anlamayan yönetimlere yolunu kaybetmiş bir insana yolunu bulması için verilmiş bir pusula kabul edilmelidir.
Peki yirmibirinci yüzyıldaki bir çağda, devletin giderek milletinin sosyal refahını yükseltmesi gerektirirken, bu işsizlik, yokluk, açlık, makasının giderek artmasını neye borçluyuz. Dünyada günde 25 bin insanın açlıktan öldüğünü, bunu yıla vurduğumuzda korkunç bir rakamın ortaya çıktığını görmekteyiz.
İşte ülkemizde en birincil sorun olan işsizlik, ve yoksullukla tam anlamıyla bir savaş başlatmıyoruz. Bu sorun rakamlara baktığımız zaman günümüzün hastalığı olan krona virüsünden de büyük bir sorun olduğunu görmekteyiz. Peki bu korunaya karşı tam bir seferberlik yapılabiliniyorsa, neden yoksullukla İşsizlikle binlerce kapanan işyerleri için bir savaş başlatmıyoruz?
Haklısınız çünkü bu virüs hiç bir insan ayrımı, sosyal sınıfı dinlemiyor. Peki illahi bizim hayatlarımız tehlikeye girdiği zaman mı devreye gireceğiz.
İnsan hayatı bu kadar ucuz mu? Tarihimize baktığımızda Osmanlıdan başlayarak, 23 NİSAN 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulmasıyla ilk TBMM’ si kurtuluş savaşını o günkü şartlarda başarıyla sevk ve idare ederek, her türlü sıkıntıya göğüs gererek bu günkü Türkiye cumhuriyeti devletini bizlere hediye etmişlerdir.
Peki böyle mi olmalıydı? Osmanlı’nın torunları, olarak Türkiye cumhuriyeti devletinin birer varisleri olarak, ellerimizi vicdanlarımıza koyduğumuzda bu yönetimde bir şeylerin eksik olduğunu fark etmemek için kör ve sağır olmak lazım niçin mi?
Bu gün adalet yönetim vesayetinin baskısına girdiği için Medya vesayete kurban olduğu için düşüncelere frangalar vurulduğu için ve, nasıl Kuran dinimizin temeli ve anayasası ise; adalet te devletimizin temeli ve anayasasıdır.
Hz Ömerin dediği gibi: ben minareyi yıkarım ama adaleti yıkmam. Peki yönetimler yanlıştan dönüp asıl işi olan millete dönemez mi? Elbette yol çamursuz insan kusursuz olmaz.
Tabiki insanlar hata ve yanlış yaptığı gibi, devletlerde yanlış yapabilir. Önemli olan hatasını görüp milletin istek ve temennilerine dönüş yapmaktır.
Haydi devletim bu ülke insanları her zaman sizin yanınızda oldu. Sizi iktidar yaptı, sizi cumhurbaşkanı yaptı. Kısacası sizi ödüllendirdi.
Şimdi sıra sizde bu millete vefa borcunuzu ödemek için, Türk milletine bela olan işsizliğe, yokluğa, açlığa, savaş açıp bitirmek için İstiklal marşımızın mimarı MEHMET AKİF ERSOY gibi sırtında paltosu yokken bu marştan kazandığı para ödülünü Darül Mesai vakfına bağışladı.
Sizde İlk fedekarlığı kendinizden başlayarak, üç aylık maaşınızı Türk milletine hediye ederek Türkiye devletinde milletin ekonomisini düzeltmek için Tekalifi Milliye (ULUSAL YÜKÜMLÜLÜKLER) ye davet ediyorum.
Bu güzel temenni ve önerimin vuku bulmasını dilerken Yüce milletimizin o güzel günlere dönmesi için ve bu virüs ten kurtulması dileğiyle