Değerli okuyucularım, herkese dua ve selamla yazıma başlıyorum. İnsanların keşmekeşlik içinde olduğu, saygısızlık, umursamazlık, yardıma koşmayan bir zihniyetin hâkim olduğu, ahlakın göğe yükseldiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Adeta insanlık, diz boyu günaha ve çamura saplanmış durumda.
Bir ezanla dünyaya gözlerimizi açtığımız, bir salayla gözlerimizi kapayacağımız bu dünyada, hâlâ uyanamamış durumdayız. Gaflet ve vurdumduymazlık sarhoşluğu, her gün biraz daha bizi insanlığımızdan uzaklaştırmakta; yaklaşan ahiret yolculuğumuzda da günah ve suça bulaşmamıza neden olmaktadır. Kendimiz ettik, kendimiz buluyoruz. Bu anormal yaşanan sendromlu hayatlardan ders almıyor, sancılı ve hüsranla sonuçlanacak bir imtihanın kenarından geçip gidiyoruz. Hayatın hep böyle gideceğini, yapılan zalimliklerin bizlere kar kalacağını mı zannediyoruz? Maalesef yanılıyoruz, kendi kendimizi kandırıyoruz.
Hayatlarımız a’dan z’ye kadar gerçek yaşamla örtüşmediği için taklitçi bir anlayış ve duyu organlarını kaybetmiş bir insan manzarası ile karşı karşıyayız. Kimse kimseden haberdar değil; haram mı, helal mi, yetimin mi, fakirin mi olduğunu düşünmeden bir maddiyat ve bencillik ateşi insanları sarhoş etmiş durumda. Bu hırs ve umursamazlık, insanları toplumsal ve dünya meselelerine duyarsız hale getirmiştir. Dünyaya ve insanlığa alakasız bir zihniyet hâkim olmuş; gelenek, görenek, akrabalık bağları, kardeşlik, din, vicdan ve ahlak gibi değerler yok olmuştur.
Zaman su gibi akıp giderken, insanlık da uzakta olan kıyametin değirmenine su taşımaktadır. Bugün içinde bulunduğumuz umursamazlık hastalığı, sorumsuz bir ortam yarattığı için dünya ve insanlık için büyük bir ateştir. Bu ateşe düşmemek için insanlığa bir kıssadan hisse sunarak bu makaleyi kaleme almayı amaçlıyorum; umarım bir uyanışa vesile olur.
Bir gün, duvardaki çatlaktan bakan bir fare, çiftlik sahibi ile karısının bir paket açtıklarını gördü. "İçinde yiyecek mi var?" diye düşünürken, bir de ne görsün; pakette bir fare kapanı vardı. Hemen bahçeye koşup alarmı verdi: “Evde kapan var! Evde kapan var!”
Tavuk gıdaklayarak kafasını kaldırdı ve “Bay fare, bu sizin için ciddi bir sorun olsa da, şahsen beni ilgilendiren bir tarafı yok, ne yazık ki,” dedi. Fare, keçiye yöneldi: “Evde kapan var,” dedi. Keçi konuyla ilgilendi ama umursamadı ve “Üzgünüm bay fare, vah vah! Emin ol senin için dua edeceğim,” dedi.
Son olarak fare, öküzle konuşmaya gitti: “Evde kapan var! Evde kapan var!” diye bağırdı, nefes nefese… Öküz: “Vovv… Bay fare, senin için üzüldüm ama burnumu sokacağım bir şey değil,” dedi. Artık farenin de başını eğip gitmekten başka çaresi kalmamıştı. Yalnızlık ve terk edilmişlik hisleri içinde fare kapanı ile başa çıkmaya çalışacaktı.
O akşam evde alışılmamış bir ses duyuldu. Sanki bir kapan, avının üzerine kapanmıştı. Bunun üzerine çiftçinin karısı hızla sesin geldiği tarafa koşmuştu. Karanlıkta kapana zehirli bir yılanın kuyruğunu kaptırdığını görmemiş, yılan da onu ısırmıştı. Çiftçi karısını hastaneye koşturdu ve ölümden kurtardı; fakat eve gelen kadın hâlâ ateşler içindeydi.
Ateşli bir insana ne verilir? Sıcacık bir tavuk çorbası... Evdeki tavuk hemen kesildi ve acilen pişirildi, ama hâlâ kadının ateşi düşmedi. Çiftçinin karısının başına gelenleri duyan dostlar koşup “geçmiş olsun” demeye geldiler. Çiftçi, onlara sofra kurmak için keçiyi kesti ve ikramda bulundu. Bu esnada kadının ateşi düşürülemedi ve kadın hayatını kaybetti.
Cenazeye gelen kalabalık gerçekten de çoktu. Çiftçi, bu sefer misafirleri doyurmak için öküzü kesmek zorunda kaldı. Fare ise hâlâ canlıydı ve bir delikten olanları izliyordu. Destek istediği tavuk, keçi ve öküzün başına gelen ibretlik sonu derin düşünceler içinde takip ediyordu.
Değerli okuyucular, bu vatan bizim, bu insanlar bizim; dertler ve sevinçler bizim. Biz dünyaya, insan ve insanlığa duyarsız ve alakasız olamayız. Çünkü bir hadiste Ömer (r.a.)’in naklettiği üzere, Allah Resulü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz.”