Vallahi azizim, adam arabasıyla ters istikametten gayet normal bir şekilde senin şeridini ihlal eder derecede üstüne üstüne gelerek sürüyor. Kulağında telefonu hem de bağıra bağıra konuşarak geliyor. Mecbur kurallara uyan bir yapın, aile terbiyen olduğu için hafif sağa sen kırıyorsun hatta bazen de sen bekliyorsun!
Dur daha bitmedi! Yaya olarak yolun kenarında sana yeşil yanmasını bekliyorsun, dakikalarca beklemişsin, yeşil yanıyor. Karşıdan karşıya geçeceksin, birinci araba hızlı geliyor kırmızıda geçiyor. İkinci araba da onun peşinden! Hani üçüncü de hafif geçmeye meyilli ama sen de adım attın, artık yüz bulsa o da geçecek! Sinirli sinirli bakıyorsun çoluk çocuk, genç yaşlı, erkek kadın karşıya geçeceğiz! Beyefendi buyurun işareti yapıyor! Oldu, lütfedersin! Zaten bize yeşil a cancağızım. Komik vallahi azizim çok komik!
Belediye çalışanı, mini arabasıyla kaldırım kenarlarını ya da parkın yollarını süpürecek! Yaya yolundan birkaç kişi yürüyor ve arabanın kapattığı yoldan geçemediği için arabanın önünden geçmesi gerekiyor. O sırada belediye çalışanı seni telefonuyla ilgilendiği ve bilmem kime mesaj attığı için görmüyor. Tam sen adım attığında arabayı sürme eylemine geçiyor. Kaza da geliyorum diyor!
Yolda kimse artık sağdan gidilir kuralını önemsemiyor! Ehhh artık kimse hukuk yoluyla işini de halletmiyor. Herkes kendi işini kendi görüyor. Pazar esnafı (!) artık esnaflık yapmıyor. Öne yine resimlik mallar arkada bir tık düşük kalite yan kasadan devşirme malları sesi çıkmayan, hakkını aramayan vatandaşa yüklüyor. Güzelleri her daim müşterisine, kontrolü yapacak zabıta kardeşime vs. vs!..
Bu gibi örnekleri her alan ve her durum için yazar ve çoğaltırım azizim! Peki günlük hayatta hal böyle de sporda farklı mı! Hiçbir değişiklik yok! Aynı…
Milli takımın hocası, kebapçıyla uğraşır. Kebapçı basar ve kaçar… Yine aynı hoca futbolcuları birbirine düşürür… Milli takımın oteline silahlı kişiler bir gece ansızın gelir futbolcu korkutur ve çıkar gider. Milli takımın kaptanı gazeteci tartaklar, galiz küfürler savurur, herkes 1-2-3 tıp oynar. Sonra çıkarlar basın toplantısı yaparlar. Komik, çok komik! Spor basını ve gazeteciliği sanki çok mu dürüst o da tartışılır! Aklından geçenleri mi yoksa güdümünde oldukları insanların söylediklerini mi kaleme alırlar, o da tartışılır! Gerçi artık her şey ortada cereyan ediyor, nesini tartışacaksın azizim. Kulüp başkanı teknik adam, diğer kulüp başkanını tokatlar, küfreder… Gazetecilerin işlerine karışır… Ne yazacaklarını ve ne yapacaklarını fısıldar… Sporda Şiddet Yasası hiç uygulanmadan değişir! Sonraki şekli ile eski tarihli işlere yapıştırılır… Şu günlerde çok büyük takım olma yolunda ilerleyen kulübün küçük düşünen topçuları, gider spor medyasında çalışanları döver. Dövenlerle dövülenler ve hatta dövenlere ceza verecekler aynı yolda yürüdükleri için aslında sorun yoktur. Öpüşürler geçer. Sorun aslında bu durumu izleyip vah futbolum vah diyenlerin de oturdukları koltuklarından kalkmamasıdır. Milli takım hocası, imza atarken de görevden alınırken de olay olmuş, sporun tepesindekiler yine seyirci kalmıştı. Hatırlayın! (Gerçi bu yazımdan sonra milli takımın hocası ile ilgili baştan sona bir araştırma yazısı yazacağım. Şimdiden hatırlatalım.)
Futbol Federasyonu’nda ilginç şeyler oluyor, herkes herkese konuşuyor, posta koyuyor, sosyal medya çalkalanıyor. Fakat çiçeği burnundaki spor bakanı, kendisini yakinen tanıdığım için iyi bilirim, bu tip konuşmalara pabuç bırakmazdı. Fakat her ne hikmetse “bu konular onların iç sorunlarıdır” dedi ve beni olduğu gibi herkesi ters köşeye yatırdı. Oysa bu konu tastamam onun ilgi alanı içindeydi. Müdahale edip sorunu çözmesi gerekirdi. Yani federasyon başkanı ve milli takımın hocası ile görüşüp “sosyal medya dedikodularla çalkalanıyor. Sen Terim’sin böyle bir tazminata senin ihtiyacın yok. Terim’e yakışır şekilde basın toplantını yap kamuoyunu rahatlat” demeliydi.
Paralimpik ve defalimpik sporcularımız da olmasa olimpiyatlarda yüzümüz gülmeyecek. Böyle giderse zaten birkaç sporcu hariç amatör spor branşlarında kepenk kapatacağız demektir. Federasyon başkanları ve yönetim kurulları spor bakanı ve bakanlığı tarafından iyi bir mercek altına alınır, soru-cevap şeklinde konuşulursa sorunun kaynağı da bulunur. (Yine bir parantez. Federasyonlarla ilgili konuları da bundan sonraki yazılarımda okuyacaksınız. Bekleyin derim)
Dünya Yüzme Şampiyonası, Dünya Atletizm Şampiyonası oluyor, biz televizyonlardan izliyoruz. Tesisler zengini, her türlü spor araç gereç zengini ve sporcu zengini Türkiye yerinde sayıyor. Amatör sporlarda devşirme sporcular görüyoruz. Yahu hadi aldın devşirdin. Eee onlar da on birinci, on beşinci oluyor veya eleniyor. Ne anladık bu işten! Bırak o zaman bizim çocuklarımız onuncu sonuncu olsun veya elensin.
Yani senin anlayacağın azizim “yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal”. Kimse kimsenin işine karışmıyor. Karışamıyor. Bu güzelim Türkiye’nin sahibi yok senin anlayacağın. Herkes kendi işini kendi görüyor. Simitçi gazozcu çocuklar dövülür, kadınlar kızlar taciz ve tecavüze uğrar, çocuklar kaybolur ölü bulunur… Adliye önünde infazlar, mağdur olan aldığı maddi manevi yarayla hayatına devam eder… Şüpheli, sanık, katil, hırsız gününü gün eder başka işlere yelken açar… Bir taraftan milyarlık (yeni parayla) dev projelere, ihalelere imza atan Türkiye, bu görüntüsüyle Afrika, Ortadoğu ve Asya ülkeleri sınıfında yer alır. Eeee yeni yetme bürokratlar işi bilmez ve inisiyatif kullanamazsa, altında çalışan işçi ve memurlar kartvizit elemanı olup birbirlerine bakarlarsa olacağı da budur.
Vallahi azizim, Türkiye’nin ve Türk sporunun sahibi yok. Bu sorunları çözecek olan da yok. İşte hasbelkader, tesadüf işlerimiz bir şekilde gidiyor. Veya lafla peynir gemisi yürüyor. Ya da bir sporcumuz müsabakaya çıkmadan ellerini açıp dua ediyor Allah da onun duasını kabul ediyor ve biraz gayret, biraz azim derken yarışı ve müsabakayı kazanıyor.
Zaten billboardlara, medyaya bakılırsa dert üstü murad üstüyüz. Fakat biri, birilerini “metal yorgunluk” olarak uyardı amma o birilerinin bunları düzeltecek takati yok!
Biz böyle yola çıkmadık. Biz böyle yemin etmedik. Bu Türkiye hepimizin ve hepimize yeter. Türkiye bir an evvel bu ölü toprağını üzerinden atmalı. Ekonomisi, sporu, siyaseti ve kültürüyle dünyadaki yerini alıp sağlamlaştırmalıdır. Sahte milliyetçilik, şekilci muhafazakârlık ve taklit devrimcilik bir yana bırakılıp kollar sıvanmalı çalışmaya başlanmalıdır.
Şimdiden kendinizi hazırlayın Milli Görüş’ün genç beyinleri, genç aslanları… Çok işimiz çok işiniz olacak. Yorulmak yok, durmak yok…