Annelik, sadece biyolojik bir bağ değil, ilahi bir mertebedir. Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözlerinde annenin yeri o kadar büyüktür ki, bu konudaki öğütler zamana ve mekâna sığmaz.
Efendimiz (s.a.v.) bir gün bir sahabenin,
"Ey Allah’ın Resûlü! İyilik yapmaya en layık kimdir?" sorusuna,
"Annen." diye cevap verir. Sahabe tekrar sorar:
"Sonra kim?"
"Annen."
"Sonra kim?"
"Annen."
"Sonra kim?"
"Baban." (Buhârî, Edeb 2; Müslim, Birr 1)
Bu hadis-i şerif, annenin İslam’daki önemini net biçimde ortaya koyar. Üç defa annenin vurgulanması, onun üzerimizdeki hakkının büyüklüğünü gösterir.
Yine bir başka hadiste Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:
“Cennet, annelerin ayakları altındadır.” (Nesâî, Cihad 6)
Bu müjde, sadece annelere değil, onların kıymetini bilen evlatlar içindir. Annesine hürmet eden, gönlünü hoş tutan, duasını alan evlat, cennet yolunda yürüyordur.
Bazı İslam âlimleri, Batı menşeli olduğu için bu tür günlere mesafeli yaklaşırken, birçok âlim şunu vurgular: Eğer bu gün, anneye olan sevginin ve saygının bir ifadesi olarak değerlendiriliyor ve İslam’a aykırı unsurlar içermiyorsa, bir mahzuru yoktur. Ama tehlike şuradadır: Sevgiyi sadece bir güne sığdırmak.
Annelik, yılın sadece bir gününde hatırlanacak bir makam değildir. Ona olan vefamız her gün, her an sürmelidir. Annemizin bir duası, dünyanın en pahalı hediyesinden daha kıymetlidir. Bir tebessümümüz, onun yorgun yüreğine şifadır.
Anneler Günü bir vesile olabilir. Ama asıl olan, annemizi her gün hatırlamak, yaşarken kıymetini bilmektir. Çünkü Allah rızası, annemizin rızasından geçer. Bu dünyada onun duasını almak, ahirette kurtuluş vesilesi olabilir.