Ekonomik ve sosyal sorunlardan kaynaklanan ve toplumsal bir bunalıma dönüşen aile yapısındaki bozulmaların en önemli sebeplerinden biri toplumun her kademesinde maddi ve manevi kalkınmanın özdeş bir anlayışla yürütülememesidir.
Ekonomik ve sosyal sorunların yetersizlik ve çelişkilerle besleyip büyüttüğü aile huzursuzlukları, yalnız kalan yaşlılar ve çocuklar, aile bölünmeleri her ne kadar özel görünse de aslında toplumsal çözülmelerin açık tezahürleridir.
Toplumun direnç noktası aile ve dayanışmadır. Bu noktalar, sosyal ve ekonomik politikalarla birlikte ele alınmadığı için her geçen gün zayıflamakta, ahlaki yozlaşma ve kültürel bozulma özellikle yoksulluktan beslenerek hızla yaygınlaşmaktadır.
Sağlıklı aile yapısını etkileyen en temel problemlerden bir diğeri işsizliktir. İşsizlik oranının yüksek olduğu ülkemizde bu sebepten dolayı aile içi şiddet, boşanmalar, psikolojik bunalımlar sıklıkla görülmeye başlanmıştır. İşsizlik ailede ciddi çatışmaları beraberinde getirmektedir. Eve ekmek götüremeyen baba rolü, açlığa ve sefalete tahammülü kalmamış anne modeli, bu durumun sonuna kadar etkisinde kalan çocuklar milletimizin gerçekliği olmuştur.
Kültürel olarak aile yapısı her ne kadar fertler tarafından korunmaya çalışılsa da ekonomik sıkıntılar aileyi olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle öncelikle işsizlik ortadan kaldırılarak toplumda refah seviyesi yükseltilmeli ve ekonomik ve sosyal sebeplerden kaynaklanan sorunlar an aza indirilmelidir. Bunlara bağlı olarak kadının ekonomik getirisi uğruna annelik kurban verilmemelidir.
Günümüzde eğitim, sağlık, konut, ulaşım ve benzeri sorumluluklar ailelere büyük yükler getirmektedir. Ailelerin günlük temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta ciddi güçlüklerle karşılaşması, toplumun en temel direnç noktası olan ailenin tehdit altında olduğunu gösteren somut yansımalardır.
konomik değişimler ailenin yapısını ve özellikle rol dağılımlarında da önemli değişimlere yol açmıştır. Bu olumsuzluklar aileye yeni bir şekil kazandırmış ve kapitalist odakların bir objesi haline getirmiştir.
Bu gerçeklerden hareketle kalkınma politikalarının, aile politikalarından bağımsız değerlendirilmemesi zarureti ortaya çıkmaktadır.