Erken seçim ihtimalini bugünün şartlarında uzak görüyorum.
Zira ekonomi zaten kırılgan, yeni bir belirsizlik dalgası daha fazla zarar verir. Ama kabul edelim: eğer erken seçim gelirse, bazı aktörler için bu bir fırsat olabilir. Politik çalkantı, doğru okunursa yeniden yön tayin etme imkânı sunar. Bugün konuşmamız gereken, oy pusulasından çok daha derin: nüfusun, üretimin, güvenliğin ve dış ilişkilerin yarattığı kimlik ve gelecek problemi.
Kırsalın kaybı: üretim, nüfus, aidiyet
Tarım ve hayvancılıkta yaşadığımız sorunlar salt ekonomik değildir; sosyal ve demografik bir dönüşümün sonucudur. Üretimin merkezi olan kırsal nüfus, 20 yıl öncesiyle kıyaslanamayacak kadar azaldı. Bu, sadece verim düşüşü değil; kültürün, mesleki bilginin ve geleceğe dair umutların erozyonudur. Kırsalı güçlendirmeden kentlere göçü durduramayız. Dolayısıyla tarım politikaları artık sadece sübvansiyon meselesi değil, kırsal yaşamın yeniden cazip hâle getirilmesi meselesidir.
Avrupa Birliği mi, başka yol mu?
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girip girmeyeceği tartışması yıllardır sürüyor. Bugün geldiğimiz noktada, “Avrupa Birliği bizi neden alsın?” sorusu makul bir kuşku doğuruyor: ekonomik yük, nüfus, uyum maliyetleri gibi gerekçeler sıralanıyor. Avrupa kapısı kapalı kalırsa ya da gecikirse, alternatif birlik ve işbirlikleri üzerine düşünmek gerekir. Burada geçmişte tartışılan D-8 gibi İslam ülkeleriyle ekonomik işbirlikleri hem enerji ve hammadde hem de pazar çeşitliliği açısından stratejik artı sağlayabilir. Ancak böyle bir yaklaşım da tek başına çözüm değil; dış politikanın çok yönlü, pragmatik ve çıkar odaklı olması şart.
Savunma sanayi ve ülke güvenliği
ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN gibi kuruluşlar bugün elimizdeki önemli kazanımlar. Fakat askeri altyapı ve yabancı üsler konusu, bu kazanımların etkinliğini gölgeliyor. Bugün bazı üsler, bölgesel dengeler ve ittifaklar nedeniyle farklı bir rol oynuyor; iddia edildiğine göre belirli savunma sistemlerinin işleyişinde bu üslerin radar/veri katkısı var. Eğer ülke güvenliğinin korunması yönünde bağımsız bir kapasite isteniyorsa, üslerin konumu ve işlevi hakkında şeffaf, stratejik ve hukuki bir değerlendirme yapılmalı. Bu, duygusal bir sloganla halledilecek bir iş değil — diplomasi, teknik çalışma ve maliyet-fayda analizleri gerektirir.
Hukukta eşitlik, denetimde tarafsızlık
Soruşturmalar ve yolsuzluk iddiaları konusunda “herkes için adalet” talebi basit ama hayati bir mesele. Belediyelerle ilgili incelemelerin parti fark etmeksizin yürütülmesi, toplumdaki adalet algısını güçlendirir. Elazığ örneğinde olduğu iddia edilen rakam oyunları —eğer varsa— yalnızca tek bir partiyi değil, kamu vicdanını zedeler. Devlet denetimi tarafsız ve şeffaf olmalı; aksi halde siyasi intikam algısı güçlenir ve meşruiyet tartışmaları artar.
Ne yapılmalı? (Pratik adımlar)
· Kırsal revitalizasyon programı: Tarımsal eğitim, kooperatifleşme teşvikleri, genç çiftçilere kredi ve sosyal hizmet paketleriyle kırsalın cazibesi artırılmalı. Katma değeri yüksek tarım ürünlerine ve arazi verimliliğine öncelik verilmeli.
· Çok yönlü dış politika: AB hedefi stratejik bir hedef olmaya devam edebilir; ama paralel olarak Güney-Güney işbirlikleri, bölgesel ticaret blokları ve D-8 benzeri ekonomik ağlar güçlendirilmeli. Hedef: dışa bağımlılığı azaltmak, pazarları çeşitlendirmek.
· Savunma sanayi stratejisi: Yerli savunma kapasitesi artırılırken üslerin ve altyapının rolü bağımsız teknik incelemelerle değerlendirilmeli; güvenlik ihtiyaçları, müttefik ilişkileri ve ulusal çıkarlar dengelenmeli.
· Denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi: Kamu ihaleleri ve belediye hesapları için merkezi, bağımsız ve dijital denetim süreçleri kurulmalı; sonuçlar açık veri olarak paylaşılmalı. Herkes üzerine bakıldığında, suç varsa hesap verilsin; yoksa itibar iade edilsin.
· Kimlik ve gelecek söylemi: Toplumda “Biz kimiz, nereye gidiyoruz?” sorusu somut politikalarla yanıtlanmalı — eğitim, kültür, ekonomik fırsatlar ve bölgesel kalkınma planlarıyla. Bu, siyaset üstü bir vizyon işi.
Son söz
Bugün elimizde iki seçenek gibi görünen ama aslında iç içe geçmiş yollar var: dış dünyaya entegrasyon (veya alternatif bloklarla işbirliği), ve içte yeniden yapılanma. Erken seçim bir fırsat da olabilir risk de — önemli olan seçime giden süreçte gerçek gündemleri masaya koymak. Kırsal kalkınmadan, adil denetime; savunma sanayiinden dış ilişkiler stratejisine kadar somut politikalar üretir ve uygularsak, sadece seçimi değil, on yıllık geleceğimizi de kazanırız.
Seçimler gelip geçer; ama üretimi, güvenliği ve adaleti güçlendirecek kararlar kalıcıdır. Buna odaklanalım.